Hayâ (Utanma Duygusu)

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

الْحَيَاءُ وَالْإِيمَانُ قُرِنَا جَمِيعًا، فَإِذَا رُفِعَ أَحَدُهُمَا رُفِعَ الْآخَرُ

Hayâ ve iman bir araya getirilmiştir. Bunlardan biri kaldırıldı mı diğeri de kaldırılır.[1]

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

الْإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ - أَوْ بِضْعٌ وَسِتُّونَ - شُعْبَةً، فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ، وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ الْأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْإِيمَانِ

İman altmış küsur veya yetmiş küsur şubedir. En üstünü “Lâ ilahe illallah (Allah’tan başka ibadete layık hak ilah yoktur)” sözü, en düşüğü yoldan eziyet veren bir şeyi kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.”[2]

İmrân b. Husayn radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

الحَيَاءُ لاَ يَأْتِي إِلَّا بِخَيْرٍ

Hayâ ancak hayır getirir.” Muslim’in rivayetinde şu şekildedir:

الْحَيَاءُ خَيْرٌ كُلُّهُ

Hayâ tamamen hayırdır.” [3]

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den:

كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَشَدَّ حَيَاءً مِنَ الْعَذْرَاءِ فِي خِدْرِهَا

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem perdesi arkasındaki bakire kızdan daha hayâlı idi.”[4]

Ragıb el-İsfehânî rahimehullah şöyle demiştir:

“Hayâ; nefsin her türlü çirkinlikten çekinmesi olup, insanın temel özelliklerinden biridir. Hayâ ilk olarak temyiz (ayırt etme) gücünün gelişmeye başladığı çocukluk çağında görülür. Allah Teâlâ hayâ duygusunu insanlar için caydırıcı bir güç olarak yaratmıştır. İnsan, bu caydırıcı güç sayesinde şehvetin yöneleceği çirkin davranışlardan uzak duracak ve hayvan düzeyine inmekten kurtulacaktır.

Hayâ, korku ve iffet duygularının karışımından oluşur. Bu nedenledir ki, hayâ sahibi fâsık olmadığı gibi, fâsık da hayâ sahibi olamaz. Çünkü iffet ve fısk insanda bir araya gelmez. Gözüpek birinin hayâ sahibi olması da az görülen bir durumdur. Çünkü hayânın değişmez esası olan korku, yiğitlik ve gözüpeklik ile genelde bir arada bulunmaz. Bu ikisinin birlikteliği sık görülemediği için şairler yiğitlik ve hayâyı birlikte övmeyi tercih etmişlerdir. Mesela şu iki beyit buna örnektir:

Yüz hatlarında derin bir hayâ görülür

Avuçlarından ise kan damlardı

***

Hayâsı yüzünden gözlerini yere diken bir yiğit ki,

Yaklaşırken mızrakların uçları ona yönelmiştir

Hayâ ile çekingenlik kastedildiğinde yalnız gençler için bir övgü sayılır. Çirkin fiillerden uzak durma kastedildiğinde genç yaşlı herkes için bir övgü olarak kullanılır.”[5]

“Arsızlık (vekâhet) ise her dilde kınanmış bir davranış olup, kişinin insanlığından sıyrılmasıdır. Arsızlık, kişinin çirkin davranışa alışmasıdır…

Hayâ duygusunu kazanma yollarına gelince, deriz ki: Kişi kötü bir şey yapmaya yeltendiğinde hemen değer verdiği birini aklına getirmeli ve onu görür gibi olmalıdır. Kişi, değer verdiği kimselerden her zaman çekinir. Hayvanlardan ve çocuklardan çekinmediği gibi, temyiz gücüne sahip olmayan hastalardan da çekinmez. Cahile göre, âlimden, bir kişiye göre kalabalıktan daha çok çekinir.

İnsanın hayâ ettiği varlıklar; birincisi insanlar ki, en çok onlardan hayâ edilir. İkincisi kişinin kendisidir. Üçüncüsü de Allah Teâlâ’dır.

İnsanlardan hayâ etmesine rağmen kendisinden hayâ etmeyen bir kimse, kendine değer vermeyen biridir. Her ikisinden de hayâ etmesine rağmen Allah Teâlâ’dan hayâ etmeyen kimse, O’nu hakkıyla bilmeyen biridir. Çünkü Allah Teâlâ’yı hakkıyla bilerek yücelten kişi, gizli yaptığı her işi görüp işittiğini bilerek O’nu kızdırmaktan çekinir. Allah Teâlâ’yı bilmeyen biri, O’nu nasıl yüceltebilir ve gizli açık herşeyinde O’nun haberdar olduğunu nasıl düşünebilir?!”[6]

Ragıb el-İsfehani’nin insanlardan hayâ etmek hakkında söylediklerine şu ayet delâlet eder:

وَلَقَدْ هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلَا أَنْ رَأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُخْلَصِينَ

And olsun kadın onu arzulamıştı eğer rabbinin kesin burhanını görmeseydi, o da onu arzulayacaktı. Ondan fenalığı ve fuhşu giderelim diye böyle yaptık. Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” (Yusuf 24)

İbn Abbas radıyallahu anhuma bu ayet hakkında şöyle demiştir:

“Yusuf aleyhi's-selâm, Cibril aleyhi's-selâm’ı Yakub aleyhi's-selâm’ın suretinde, parmaklarını ısırmış ve kendisini tehdit eder halde gördü. Korktu ve şehveti parmak uçlarından çıktı.”[7]

Yine şu hadis de aynı manaya delalet eder: Ebu Umame radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

وَاسْتَحِي اللهَ بِمَا تَسْتَحْيِي رَجُلًا مِنْ أَهْلِكَ ذِي هَيْأَةٍ

Kavmin içinde itibar sahibi bir kişiden nasıl hayâ ediyorsan, Allah’tan da öylece hayâ et.”[8]

Muhammed b. Sirin şöyle demiştir: “Zeyd b. Sabit radiyallahu anh Cum’a namazına gittiğinde (geç kaldığından) insanların dağılmakta olduklarını gördü ve hemen bir eve girdi ve orada namaz kıldı. Ona:

“Mescide gitseydin ya?” dedim. Dedi ki:

إِنَّ مَنْ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ النَّاسِ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ اللَّهِ

“Muhakkak ki insanlardan hayâ etmeyen, Allah’tan da hayâ etmez.”[9]

Kişinin kendi nefsinden hayâ etmesine şu hadis delâlet eder:

Ebu Mes’ud el-Bedrî radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلاَمِ النُّبُوَّةِ، إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَافْعَلْ مَا شِئْتَ

Muhakkak ki insanların yetiştiği ilk nübüvvet sözlerinden biri de:

“Utanmazsan dilediğini yap” sözüdür.”[10]

Allah’tan hayâ hakkında söylenenlere ise şu ayet delâlet eder:

أَلَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ اللَّهَ يَرَى

Allah’ın gördüğünü bilmez mi?” (Alak 14)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den gelen rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ihsan’ı şöyle tarif etmiştir:

أَنْ تَعْبُدَ اللهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ، فَإِنَّكَ إِنْ لَا تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ

Allah’ı görüyormuşsun gibi O’ndan korkmandır. Zira sen O’nu görmesen de muhakkak O seni görmektedir.”[11]

Allah’tan hayâ etmeyen kimseler hakkında tehdit gelmiştir:

Sevban radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

«لَأَعْلَمَنَّ أَقْوَامًا مِنْ أُمَّتِي يَأْتُونَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِحَسَنَاتٍ أَمْثَالِ جِبَالِ تِهَامَةَ بِيضًا، فَيَجْعَلُهَا اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ هَبَاءً مَنْثُورًا» ، قَالَ ثَوْبَانُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ صِفْهُمْ لَنَا، جَلِّهِمْ لَنَا أَنْ لَا نَكُونَ مِنْهُمْ، وَنَحْنُ لَا نَعْلَمُ، قَالَ: «أَمَا إِنَّهُمْ إِخْوَانُكُمْ، وَمِنْ جِلْدَتِكُمْ، وَيَأْخُذُونَ مِنَ اللَّيْلِ كَمَا تَأْخُذُونَ، وَلَكِنَّهُمْ أَقْوَامٌ إِذَا خَلَوْا بِمَحَارِمِ اللَّهِ انْتَهَكُوهَا»

Ümmetimden bazı kavimler biliyorum ki, kıyamet gününde Tihâme dağları gibi amelleriyle getirilirler, Allah Azze ve Celle o amelleri saçılmış zerrelere çevirir.” Sevban radiyallahu anh dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Bize onların özelliklerini anlat ki, bilmeden onlardan olmayalım.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Onlar kardeşlerinizden, sizin cildinizdendir. Sizin nasip aldığınız gibi geceden de nasiplerini alırlar. Lakin onlar yalnız kaldıklarında Allah’ın haramlarını çiğneyen kimselerdir.”[12]

Salim mevlâ Ebu Huzeyfe radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَيُجَاءَنَّ بِأَقْوَامٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَعَهُمْ مِنَ الْحَسَنَاتِ مِثْلُ جِبَالِ تِهَامَةَ، حَتَّى إِذَا جِيءَ بِهِمْ جَعَلَ اللهُ أَعْمَالَهُمْ هَبَاءً، ثُمَّ قَذَفَهُمْ فِي النَّارِ»، فَقَالَ سَالِمٌ: يَا رَسُولَ اللهِ بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي حَلِّ لَنَا هَؤُلَاءِ الْقَوْمَ حَتَّى نَعْرِفَهُمْ، فَوَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ إِنِّي أَتَخَوَّفُ أَنْ أَكُونَ مِنْهُمْ، فَقَالَ: «يَا سَالِمُ أَمَا إِنَّهُمْ كَانُوا يَصُومُونَ وَيُصَلُّونَ، وَلَكِنَّهُمْ إِذَا عَرَضَ لَهُمْ شَيْءٌ مِنَ الْحَرَامِ وَثَبُوا عَلَيْهِ، فَأَدْحَضَ اللهُ تَعَالَى أَعْمَالَهُمْ»، فَقَالَ مَالِكُ بْنُ دِينَارٍ: هَذَا وَاللهِ النِّفَاقُ، فَأَخَذَ الْمُعَلَّى بْنُ زِيَادٍ بِلِحْيَتِهِ فَقَالَ: صَدَقْتَ وَاللهِ أَبَا يَحْيَى

Kıyamet gününde Tihame dağı kadar amelleri olan bir kavim geltirilecek. Bunlar getirildiği zaman Allah onların amellerini dağılmış zerrelere çevirecektir. Sonra bunlar cehenneme atılacaktır.” Salim radiyallahu anh:

“Ey Allah’ın rasulu! Anam babam sana fedâ olsun, bu kavmin özelliklerini bana söyle” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Bunlar namaz kılar, oruç tutar ve az da olsa gece vakti ibadet ederlerdi. Fakat bunlar öyle kişilerdi ki, kendilerine haram bir şey sunulduğu zaman üzerine atlayarak onu kabul ederlerdi. Allah da onların amellerini çürüttü.” Ravilerinden Malik b. Dinar:

“Vallahi bu nifaktır” dedi. El-Muallâ b. Ziyad sakalından tutup:

“Vallahi doğru söyledin ey Ebu Yahyâ” dedi.”[13]

İffetin Korunması

Allah Teâlâ mü’minlerin vasıflarını sayarak şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ * إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ*  فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ 

Ve onlar ki, iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu hariç. Bunlarla ilişkilerinden dolayı kınanmış değillerdir. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.” (Mu’minûn 5-7)

İbn Ebi Muleyke’den: “Aişe radiyallahu anha’ya kadınlarla mut’a yapmayı sorduğumda şöyle dedi:

“Aramızda bu konuda hükmü verecek olan Allah’ın kitabıdır.” Sonra Mu’minun suresi 6-7. Ayetlerini okudu ve dedi ki:

“Allah Teâlâ’nın kendisine eş kıldığından veya cariye olarak verdiğinden öteye geçmek isteyenler haddi aşmış olurlar.”[14]

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمُ اللَّهُ فِي ظِلِّهِ، يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلَّا ظِلُّهُ: الإِمَامُ العَادِلُ، وَشَابٌّ نَشَأَ فِي عِبَادَةِ رَبِّهِ، وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مُعَلَّقٌ فِي المَسَاجِدِ، وَرَجُلاَنِ تَحَابَّا فِي اللَّهِ اجْتَمَعَا عَلَيْهِ وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ، وَرَجُلٌ طَلَبَتْهُ امْرَأَةٌ ذَاتُ مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ، فَقَالَ: إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ، وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ، أَخْفَى حَتَّى لاَ تَعْلَمَ شِمَالُهُ مَا تُنْفِقُ يَمِينُهُ، وَرَجُلٌ ذَكَرَ اللَّهَ خَالِيًا فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ

Yedi kişiyi Allah’ın gölgesinden başka gölgenin olmadığı günde Allah gölgelendirecektir. Bunlar; adil yönetici, rabbine ibadet üzere yetişen genç, kalbi mescitlere bağlı olan kişi, Allah için birbirini seven, bunun için bir araya gelip, bunun için birbirinden ayrılan iki kişi, mal ve güzellik sahibi bir kadın kendisine çağırdığında:

“Ben Allah’tan korkarım” diyen kişi, gizlice sadaka verip, sağ elinin infak ettiğini sol eli bilmeyen kişi ve yalnız başına Allah’ı zikrederek gözleri yaşaran kişidir.”[15]

Ragıb el-İsfehânî şöyle der: “İffet, insanın sahip olduğu güçler arasında sadece şehevî güçle ilgili bir erdem olup şehevî kuvvetle ilgisi de hayvanî zevkler alanıyla, yani mide ve cinsel uzuvla sınırlıdır. Bu ikisi dışındaki güzel renkler, hoş sesler ve muntazam biçimlerle bir ilgisi yoktur…

İffet, hayvânî hazlar noktasında nefsi tutmak, ona hâkim olmaktır. Bu anlamıyla o, açgözlülük olarak niteleyebileceğimiz ifrat ile şehvetin tamamen donmasını ifade eden tefrit arasında bir orta haldir. İffet; kanaat, zühd, gönül zenginliği ve cömertlik gibi erdemlerin anasıdır. Onun yokluğu diğer güzellikleri de bulandırır, övgü giysisinin sıyrılmasına yol açar. Bir kimse iffet ile nitelendiğinde, iffet onun için diğer erdemlere bir delil olur ve güzel ahlâka ulaşmasını kolaylaştırır.

İffetin esası, kalbi bedenî arzular üzerinde düşünmekten alıkoymak, azgınlık ve saldırganlığa yol açabilecek fikirlerden uzak tutmak, kısaca bütün organları kötü davranışlardan korumaktır.

Kalben iffet sahibi olmayan kimse, kötü arzulardan ve kötü zanlardan kurtulamayacaktır ki bunlar her türlü çirkinliğin anasıdır. Çünkü başka birinin sahip olduğu bir şeyin kendisinin olmasını dileyen biri, ona haset etmiş olur. Haset ise bir süre sonra düşmanlık ve nefrete yol açar. Düşmanlık ve nefret elbet bir şekilde kavgaya zemin hazırlayacak ve belki de o kimsenin canına kastetmesine neden olacaktır.

Aynı şekilde kötü zanda bulunan kimse de düşmanca duygular besleyecek, saldırganlaşacak ve Allah’ın koyduğu sınırları aşabilecektir. Allah Teâlâ her ikisini de yasaklayarak şöyle buyurur:

وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ

Allah’ın bazınızı bazınıza üstün kıldığı şeyleri temennî etmeyin.” (Nisa 32)

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ

Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat 12) Allah Teâlâ bu iki ayetiyle türlü rezillik ve kötülüğün dallanıp budaklandığı iki ağacın kökünden kesilmesini emretmiş bulunmaktadır.

Bir insanın tamamen iffetli biri olabilmesi için, eli, dili, kulağı ve gözüyle iffetli olması gerekir. Mesela dili iffetli olmayan biri alaycı olacak, başkalarının sırlarını araştıracak, gıybet edecek, iğneleyecek, söz taşıyacak veya kötü lakaplar takacaktır.

Gözü iffetli olmayan biri harama bakacak, bayağı şehvetleri tahrik eden dünya hayatının ziynetlerini seyredecektir.

Kulağı iffetli olmayan biri çirkin söz ve müzikler dinleyecektir. Bütün organlarda iffetin temeli, sahiplerinin onları akıl ve dinin gösterdiği sınırlarda tutup hevâ ve arzulara yönelmelerine izin vermemeleridir.

Bil ki, iffetli görünmeye çalışarak çekingen davranan biri şunlara riâyet etmedikçe iffetli biri olamaz: Herhagi bir şeyden çekinmesi; daha fazlasını umduğu, işine gelmediği, arzusunu uyandırmadığı, arkasından bir tehlike sezdiği, kendisine yasaklanmış olduğu veya cehaleti nedeniyle o şeyi hakkıyla bilmediği gibi bir gerekçeye dayanmamalıdır. Bunların hiçbiri iffet kapsamına girmez. Kimi avcılık, kimi tedavi, kimi yaşlılık ve acizlik, kimi de cehaletle ilgilidir.”[16]

Evlenmenin Teşvik Edilmesi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

İçinizden evli olmayanları, köle ve cariyelerenizden de salih olanları evlendirin. Eğer onlar fakir iseler, Allah onları lütfu ile zengin kılar. Allah rızık ve lutfu bol olandır. Her şeyi çok iyi bilendir.” (Nûr, 32)

فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلَّا تَعُولُوا

Sizin için helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Yine adaletsizlikten korkarsanız bir tane veya sağ ellerinizin sahip olduğu vardır. İşte bu ayrılmamanız için daha uygundur.” (Nisâ 3)

Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

الدُّنْيَا مَتَاعٌ، وَخَيْرُ مَتَاعِ الدُّنْيَا الْمَرْأَةُ الصَّالِحَةُ

Dünya metâ/maldır. Dünya metâının hayırlısı ise saliha kadındır.”[17]

İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ، مَنِ اسْتَطَاعَ البَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ، فَإِنَّهُ أَغَضُّ لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ، وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ

Ey gençler topluluğu, aranızdan evlenmeye gücü yeten kimseler evleniversin. Çünkü böylesi gözü haramdan korur ve insanın iffetini daha iyi muhafaza eder. Güç yetiremeyen kimse oruç tutsun. Çünkü o insanın arzusunu keser.”[18]

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

ثَلَاثَةٌ حَقٌّ عَلَى اللَّهِ عَوْنُهُمْ: المُجَاهِدُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، وَالمُكَاتَبُ الَّذِي يُرِيدُ الأَدَاءَ، وَالنَّاكِحُ الَّذِي يُرِيدُ العَفَافَ

Şu üç kişiye yardım etmek, Allah Azze ve Celle’nin üzerine bir haktır: Allah yolunda cihad eden, borcunu ödemek isteyen mükateb köle ve iffetli olmak istediği için evlenen kimse.”[19]

Ebu Umâme radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

تَزَوَّجُوا فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ النَّبِيِّينَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَلَا تَكُونُوا كَرْهَبَانِيَةِ النَّصَارَى

Evlenin. Zira ben kıyamet gününde peygamberlere sizin çokluğunuzla övüneceğim. Hristiyan rahipleri gibi olmayın.”[20]

Ebu Nuceyh es-Sulemi radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

مَنْ قَدَرَ عَلَى أَنْ يَنْكِحَ، فَلَمْ يَنْكِحْ فَلَيْسَ مِنَّا

Evlenmeye gücü yettiği halde evlenmeyen bizden değildir.”[21]

Ebu Kılabe’den, o da sahabeden birinden: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

مَنْ تَبَتَّلَ فَلَيْسَ مِنَّا

İbadet maksadıyla evlenmeyen bizden değildir[22]

Sa’d b. Mes’ud dedi ki: “Osman b. Ma’zun radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve dedi ki:

“Bizim için hadım olmamıza (kısırlaşmamıza) izin ver” Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

«لَيْسَ مِنَّا مَنْ خَصَى، وَلَا اخْتَصَى، إِنَّ إِخْصَاءَ أُمَّتِي الصِّيَامُ» ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ: ايْذَنْ لَنَا فِي السِّيَاحَةِ، فَقَالَ: «إِنَّ سِيَاحَةَ أُمَّتِي الْجِهَادُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ» ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، ائْذَنْ لَنَا فِي التَّرَهُّبِ، فَقَالَ: «إِنَّ تَرَهُّبَ أُمَّتِي الْجُلُوسُ فِي الْمَسَاجِدِ انْتِظَارَ الصَّلَاةِ»

Hadım olan ve kendisini hadım ettirenler bizden değildir. Ümmetimin hadımlığı oruç tutmaktır.” Dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Bizim için seyahat etmemize izin ver” buyurdu ki:

Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihad etmektir.” Dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Bizim için ruhbanlığa (ibadete çekilmemize) izin ver.” Buyurdu ki:

Ümmetimin ruhbanlığı mescidlerde oturmak ve namazı beklemektir.”[23]

Sa’d b. Ebî Vakkâs radiyallahu anh’den:

لَقَدْ رَدَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى عُثْمَانَ التَّبَتُّلَ، وَلَوْ أَحَلَّهُ لَهُ لَاخْتَصَيْنَا

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Osman b. Maz’un radiyallahu anh’ın dünyadan el etek çekmek konumundaki, kadınlardan uzak kalmak için yaptığı yemini kabul etmeyip reddetmişti. Eğer ona izin verseydi kendimizi hadım yapardık.”[24]

A’işe radiyallahu anha dedi ki: “Osman b. Mazun radiyallahu anh’ın hanımı Havle bt. Hâkim bana uğradı. Onu pekiyi görmedim ve bunun sebebini sordum. Dedi ki:

“Kocam benden uzak duruyor, gündüzleri oruç tutuyor ve geceleri de namazla geçiriyor.” A’işe radiyallahu anha bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e anlatınca, Osman radiyallahu anh’ı yanına çağırttı ve dedi ki:

يَا عُثْمَانُ، إِنَّ الرَّهْبَانِيَّةَ لَمْ تُكْتَبْ عَلَيْنَا، أَمَا لَكَ فِيَّ أُسْوَةٌ؟ فَوَاللَّهِ إِنَّ أَخْشَاكُمْ لِلَّهِ وَأَحْفَظَكُمْ لِحُدُودِهِ لَأَنَا

“Ey Osman! Bize ruhbanlık vacip kılınmadı. Ben sizler için en güzel örnek değil miyim? Şüphesiz ben, Allah’tan en çok korkanınızım ve Allah’ın hudutlarını en iyi muhafaza edeninizim. Kişinin eşiyle birleşmeyi terk etmesi kötülüktür!’[25]

Said b. el-Cubeyr dedi ki: “İbn Abbas radıyallahu anhuma bana:

“Evlendin mi?” dedi. Ben:

“Hayır” deyince:

“Evlen. Zira bu ümmetin en hayırlıları eşi çok olanlardır” dedi.”[26]

Evlenmek, Allah’ın insanları onun üzerine yarattığı fıtrî bir iştir. O Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetidir. Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem evlenmiş ve bunu emretmiş, namusu koruyucu, nefsi iffetli tutucu ve Müslümanların neslini artırıcı olduğu için evlenmeye teşvik etmiştir.


 

Mahremiyetin Gizlenmesi

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

İman edenler arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur 19)

Ali b. Ebi Tâlib radiyallahu anh’den: “Çirkin bir şeyi söyleyen ile onu yayan kişi günahta eşittirler.”[27]

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَتَرْكَبُنَّ سُنَنَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ شِبْرًا بِشِبْرٍ، وَذِرَاعًا بِذِرَاعٍ حَتَّى لَوْ أَنَّ أَحَدَهُمْ دَخَلَ حُجْرَ ضَبٍّ لَدَخَلْتُمْ، وَحَتَّى لَوْ أَنَّ أَحَدَهُمْ جَامِعَ امْرَأَتَهُ بِالطَّرِيقِ لَفَعَلْتُمُوهُ

Sizden öncekilerin yollarını karış karış, dirsek dirsek izleyeceksiniz. Hatta onlardan biri keler deliğine girmişse siz de gireceksiniz. Ve hatta onlardan biri eşiyle yol ortasında cima etmişse siz de bunu yapacaksınız.”[28]

Ebû Saîd radiyallahu anh'dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ مِنْ أَشَرِّ النَّاسِ عِنْدَ اللهِ مَنْزِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ، الرَّجُلَ يُفْضِي إِلَى امْرَأَتِهِ، وَتُفْضِي إِلَيْهِ، ثُمَّ يَنْشُرُ سِرَّهَا

Kıyamet gününde mertebe bakımından Allah indinde en kötü insan şudur ki; kişi hanımına bir sırrını söyler, kadında kocasına bir sırrını söyler, sonra o, diğerinin sırrını ifşa eder.”[29]

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mescide girdiğinde orada Ensar’dan kadınlar vardı. Onlara vaaz ve öğütler verdi, takılarından da olsa sadaka vermelerini emretti. Sonra şöyle buyurdu:

«أَلَا عَسَتِ امْرَأَةٌ أَنْ تُخْبِرَ الْقَوْمَ بِمَا يَكُونُ مِنْ زَوْجِهَا إِذَا خَلَا بِهَا، أَلَا هَلْ عَسَى رَجُلٌ أَنْ يُخْبِرَ الْقَوْمَ بِمَا يَكُونُ مِنْهُ إِذَا خَلَا بِأَهْلِهِ» . قَالَ: فَقَامَتِ امْرَأَةٌ سَفْعَاءُ الْخَدَّيْنِ، فَقَالَتْ: وَاللَّهِ إِنَّهُمْ لَيَفْعَلُونَ، وَإِنَّهُنَّ لَيَفْعَلْنَ. قَالَ: «فَلَا تَفْعَلُوا ذَلِكَ، أَفَلَا أُنَبِّئُكُمْ مَا مَثَلُ ذَلِكَ؟ مَثَلُ شَيْطَانٍ لَقِيَ شَيْطَانَةً بِالطَّرِيقِ، فَوَقَعَ بِهَا، وَالنَّاسُ يَنْظُرُونَ»

Dikkat edin! Belki de bir kadın, diğer kadınlara eşiyle yalnız kaldığı zaman ne yaptıklarını anlatıyor! Dikkat edin! Belki adamın biri eşiyle yalnız kaldığı zaman ne yaptıklarını diğer insanlara anlatıyor!” Soluk yanaklı bir kadın kalkıp dedi ki: “Vallahi erkekler de bunu yapıyor, kadınlar da yapıyor.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Bunu yapmayın! Bunun misalini size haber vereyim mi? Bu tıpkı erkek bir şeytanın dişi şeytanla yolda karşılaşıp da insanların gözleri önünde onunla ilişkiye girmesi gibidir.”[30]

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den diğer rivayette şu şekilde geçer: “…Siyahî bir kadın kalktı ve dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Muhakkak ki erkekler bunu yapıyor ve kadınlar da yapıyorlar!...”[31]



[1] Sahih. Hâkim (1/73) Beyhaki Şuab (6/140) Ebu Nuaym Hilye (4/297) İbnu’l-Buhteri, Musannefat (570/74)

* İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan Sahih isnad ile mevkuf olarak: Buhari Edebu’l-Mufred (1313) İbn Ebi Şeybe (6/92)

* Ebu Musa radıyallahu anh’den zayıf isnad ile: Taberani Evsat (4/374) Hatib Tarih (10/95)

* İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan zayıf isnadlar ile: Taberani Evsat (8/174) Beyhaki Şuab (6/139) el-Lalekaî İtikad (1867) Deylemi (2763)

* Enes b. Malik radıyallahu anh’den zayıf isnad ile: İbn Asakir Tarih (16/437, 37/330) Ebu Bekr b. Abdiddaim, Avâlî (no:3) Abdulcebbar el-Havlanî, Tarihu Darya (s.125) Ebu Nasr es-Secezi, Seb’iyyat (el yazma no: 46-79) Suyuti, Uşariyyat (7)

* Aişe radıyallahu anha’dan zayıf isnad ile: Ebu’l-Kasım el-Masisî, Min Hadisi Ebu’l-Fevaris es-Sabuni, (el yazma no: 144)

[2] Sahih. Muslim (35) Buhârî (9)

[3] Sahih. Buhârî (6117) Muslim (37)

[4] Sahih. Buhârî (6119) Muslim (2320)

[5] Ez-Zerîa İlâ Mekârimi’ş-Şeria (s.215)

[6] Ragıb el-İsfehani, Ez-Zeria (s.216)

[7] Sahih mevkuf. Abdurrazzak Tefsir (1/321) Said b. Mansur Tefsir (1116) Taberî (13/87-89) İbn Ebî Hâtim (7/3123, 3126, 3127) Hâkim (2/346)

[8] Hasen. Taberânî (8/228) İbn Adiy el-Kamil (2/136) el-Elbani es-Sahiha (3559) İsnadında Ali b. Yezid vardır.

* Muaz b. Cebel radiyallahu anh’den şahidi: Mervezi Ta’zimu Kadri’s-Salat (825) Bezzar Keşfu’l-Estar (2172) isnadında İbn Lehia vardır. Hadis hasen derecesine çıkmaktadır. Bkz.: el-Elbani es-Sahiha (3559)

[9] Sahih mevkuf. Abdurrazzak (3/232) İbn Ebî Şeybe (1/466)

[10] Sahih. Buhârî (3483-84, 6120)

[11] Sahih. Buhârî (50, 4777) Muslim (9)

[12] Sahih. İbn Mâce (4245) Taberânî Evsat (5/46) Taberânî Sagir (662) Ru’yanî (651) Deylemî (7715) el-Elbani es-Sahiha (505)

[13] Hasen ligayrihi. Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (17/177) İbn Bişran Emali (480) Ebu Nuaym Ma’rife (3441) İbn Ebi’d-Dunya el-Ehvâl (271) Hatîb el-Muttefik ve’l-Mufterik (1/527, 528)

[14] Sahih mevkuf. Hâkim (2/305, 393) Haris b. Ebi Usame Musned (479) Beyhaki (7/207)

[15] Sahih. Buhârî (660) Muslim (1031)

[16] Ragıb el-İsfehani, ez-Zeria (s.237-238)

[17] Sahih. Muslim (1467)

[18] Sahih. Buhârî (5066) Muslim (1400) Ahmed (1/387)

[19] Hasen. Nesai (6/15, 61) Ahmed (2/251, 347) Tirmizi (1655) İbn Mace (2516) Hâkim (2/161)

[20] Hasen. Ru’yanî (1170) Beyhaki (7/78) Deylemi (2289) İbn Adiy (6/2147) el-Elbani es-Sahiha (1782)

[21] Sahih. Darimi (2210) İbn Ebi Şeybe (3/453) Abdurrazzak (6/178) Haris Müsned (475) Hallal es-Sunne (1447) Ebu Davud Merasil (202) Beyhaki (7/78) Taberani (22/367) Taberani Evsat (1/297) Dulabi el-Kuna (491) Haris’in rivayetinde Ebu Nuceyh es-Sulemi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittiğini tasrih etmiştir. Böylece onun sahabe oluşu sabit olmuş, Mürsel olma şüphesi kalkmıştır.

[22] Hasen. Abdurrazzak (7/150) Mamer b. Raşid Cami (1179)

[23] Hasen ligayrihi. İbn Mubarek Zühd (845) Begavi Şerhu’s-Sunne (2/270-271) Mesabihu’s-Sunne (1/225) İbn Abdilberr et-Temhid (21/226) Hadis isnadında bulunan Ruşdeyn b. Sa’d ve Abdurrahman b. Ziyad b. En’am sebebiyle zayıftır. Ancak hadis, şahitleri ile hasen derecesine çıkmaktadır:

* İbn Amr radıyallahu anhuma’dan: “Ümmetimin hadımlığı oruçtur” lafzıyla; Ahmed (2/173) İbn Adiy el-Kamil (2/450) Şuayb el-Arnaut sahih ligayrihi demiştir. Elbani sahih demiştir. Sahihu’l-Cami (3228) es-Sahiha (1830)

* Ebu Umame radıyallahu anh’den: “Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihad etmektir” lafzıyla: Ebu Davud (2488) Hâkim (2/83) Beyhaki (9/161) Taberani (8/168, 183) Elbani sahih demiştir. Sahihu’l-Cami (2093)

* Cabir radıyallahu anh’den benzeri: Huseyn el-Mervezi, Zevaidu’z-Zuhd (1107) Ahmed (3/378, 382, 383)

* İbn Şihab ez-Zuhrî’den ceyyid isnadla:  İbn Sad Tabakat (3/394) Bkz.: Elbani es-Sahiha (1830)

* Başka bir zayıf isnadla: Hâkim et-Tirmizi Nevadiru’l-Usul (4/8) İbn Beşkuval, ez-Zeyl Ala Havdi Kevser (s.149 no:77) Bkz.: Elbani ed-Daife (3/479-480) Mişkatu’l-Mesabih (1/225) Heysemi Mecmau’z-Zevaid (4/254)

[24] Sahih. Ahmed (1/176, 183) Buhari (5073) Muslim (1402)

[25] Sahih. Abdurrezzâk (6/167-168) Dârimi (2/132) Elbânî es-Sahîhâ (394) İrvâu’l-Galil (2075).

[26] Sahih mevkuf. Buhari (5069) Ahmed (1/231)

[27] Hasen mevkuf. Buhârî Edebu’l-Mufred (324) Beyhaki Şuab (9388)

[28] Sahih. Hâkim (4/502) Deylemi (5346) Mervezi es-Sunne (43)

[29] Sahih. Muslim (1437) Ahmed (3/69) Ebu Davud (4970) Ebu Avane (3/87) Bezzar (Keşfu’l-Estar 1450) Beyhaki (7/193)

[30] Hasen. Haraitî Mesaviu’l-Ahlâk (413)

* Esma bt. Yezid radıyallahu anha’dan hasen isnadla şahidi; Ahmed (6/456) Taberani (24/162) Hatib el-Muttefak (467)

* Abdurrahman b. Semura radiyallahu anh’den şahidi: Abdulmelik b. Habib, Edebu’n-Nisa (75) Hadisu İbn Semmak ve’l-Huldî (40) Bkz.: Elbani İrvau’l-Galil (2011)

[31] Hasen ligayrihi. İbn Ebi Şeybe (7/67) Ebu Davud (2174) Ahmed (2/541) Bezzar (17/61) Abd b. Humeyd (1456) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (413) Beyhaki (7/194) İbn Asakir Tarih (67/327) Elbani Adabu’z-Zifaf (s.71) Sahihu’l-Cami (7037)

İlkokullarda Kadın-Erkek Karışıklığının Hükmü

  Soru: “ Yedi yaşından küçük erkek ve kız çocukların aynı sınıfta din ve Kur’an dersi görmeleri caiz midir? ” Şeyh Ahmed b. Yahya en-Nec...