İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
الْحَيَاءُ وَالْإِيمَانُ قُرِنَا جَمِيعًا، فَإِذَا رُفِعَ أَحَدُهُمَا رُفِعَ
الْآخَرُ
“Hayâ ve iman bir araya getirilmiştir.
Bunlardan biri kaldırıldı mı diğeri de kaldırılır.”[1]
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
الْإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ - أَوْ بِضْعٌ وَسِتُّونَ -
شُعْبَةً، فَأَفْضَلُهَا قَوْلُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ، وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ
الْأَذَى عَنِ الطَّرِيقِ، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْإِيمَانِ
“İman altmış küsur veya yetmiş küsur şubedir.
En üstünü “Lâ ilahe illallah (Allah’tan başka ibadete layık hak ilah yoktur)”
sözü, en düşüğü yoldan eziyet veren bir şeyi kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir
şubedir.”[2]
İmrân b. Husayn
radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
الحَيَاءُ لاَ يَأْتِي إِلَّا
بِخَيْرٍ
“Hayâ ancak hayır getirir.”
Muslim’in rivayetinde şu şekildedir:
الْحَيَاءُ خَيْرٌ كُلُّهُ
“Hayâ tamamen hayırdır.”
[3]
Ebû Saîd el-Hudrî
radıyallahu anh’den:
كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَشَدَّ حَيَاءً مِنَ الْعَذْرَاءِ فِي خِدْرِهَا
“Rasûlullah sallallâhu
aleyhi ve sellem perdesi arkasındaki bakire kızdan daha hayâlı idi.”[4]
Ragıb el-İsfehânî rahimehullah şöyle demiştir:
“Hayâ; nefsin her türlü çirkinlikten çekinmesi
olup, insanın temel özelliklerinden biridir. Hayâ ilk olarak temyiz (ayırt
etme) gücünün gelişmeye başladığı çocukluk çağında görülür. Allah Teâlâ hayâ
duygusunu insanlar için caydırıcı bir güç olarak yaratmıştır. İnsan, bu
caydırıcı güç sayesinde şehvetin yöneleceği çirkin davranışlardan uzak duracak
ve hayvan düzeyine inmekten kurtulacaktır.
Hayâ, korku ve iffet duygularının karışımından
oluşur. Bu nedenledir ki, hayâ sahibi fâsık olmadığı gibi, fâsık da hayâ sahibi
olamaz. Çünkü iffet ve fısk insanda bir araya gelmez. Gözüpek birinin hayâ
sahibi olması da az görülen bir durumdur. Çünkü hayânın değişmez esası olan
korku, yiğitlik ve gözüpeklik ile genelde bir arada bulunmaz. Bu ikisinin
birlikteliği sık görülemediği için şairler yiğitlik ve hayâyı birlikte övmeyi
tercih etmişlerdir. Mesela şu iki beyit buna örnektir:
“Yüz hatlarında
derin bir hayâ görülür
Avuçlarından ise kan
damlardı”
***
“Hayâsı yüzünden
gözlerini yere diken bir yiğit ki,
Yaklaşırken
mızrakların uçları ona yönelmiştir”
Hayâ ile çekingenlik kastedildiğinde yalnız
gençler için bir övgü sayılır. Çirkin fiillerden uzak durma kastedildiğinde
genç yaşlı herkes için bir övgü olarak kullanılır.”[5]
“Arsızlık (vekâhet) ise her dilde kınanmış bir
davranış olup, kişinin insanlığından sıyrılmasıdır. Arsızlık, kişinin çirkin
davranışa alışmasıdır…
Hayâ duygusunu kazanma yollarına gelince, deriz
ki: Kişi kötü bir şey yapmaya yeltendiğinde hemen değer verdiği birini aklına
getirmeli ve onu görür gibi olmalıdır. Kişi, değer verdiği kimselerden her
zaman çekinir. Hayvanlardan ve çocuklardan çekinmediği gibi, temyiz gücüne
sahip olmayan hastalardan da çekinmez. Cahile göre, âlimden, bir kişiye göre
kalabalıktan daha çok çekinir.
İnsanın hayâ ettiği varlıklar; birincisi
insanlar ki, en çok onlardan hayâ edilir. İkincisi kişinin kendisidir. Üçüncüsü
de Allah Teâlâ’dır.
İnsanlardan hayâ etmesine rağmen kendisinden
hayâ etmeyen bir kimse, kendine değer vermeyen biridir. Her ikisinden de hayâ
etmesine rağmen Allah Teâlâ’dan hayâ etmeyen kimse, O’nu hakkıyla bilmeyen
biridir. Çünkü Allah Teâlâ’yı hakkıyla bilerek yücelten kişi, gizli yaptığı her
işi görüp işittiğini bilerek O’nu kızdırmaktan çekinir. Allah Teâlâ’yı bilmeyen
biri, O’nu nasıl yüceltebilir ve gizli açık herşeyinde O’nun haberdar olduğunu
nasıl düşünebilir?!”[6]
Ragıb el-İsfehani’nin insanlardan hayâ etmek
hakkında söylediklerine şu ayet delâlet eder:
وَلَقَدْ
هَمَّتْ بِهِ وَهَمَّ بِهَا لَوْلَا أَنْ رَأَى بُرْهَانَ رَبِّهِ كَذَلِكَ
لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا
الْمُخْلَصِينَ
“And olsun kadın onu arzulamıştı eğer rabbinin kesin
burhanını görmeseydi, o da onu arzulayacaktı. Ondan fenalığı ve fuhşu giderelim
diye böyle yaptık. Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” (Yusuf 24)
İbn Abbas radıyallahu anhuma bu ayet hakkında şöyle demiştir:
“Yusuf aleyhi's-selâm, Cibril aleyhi's-selâm’ı Yakub
aleyhi's-selâm’ın suretinde, parmaklarını ısırmış ve kendisini tehdit eder
halde gördü. Korktu ve şehveti parmak uçlarından çıktı.”[7]
Yine şu hadis de aynı manaya delalet eder: Ebu
Umame radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
وَاسْتَحِي اللهَ بِمَا تَسْتَحْيِي رَجُلًا مِنْ أَهْلِكَ
ذِي هَيْأَةٍ
“Kavmin içinde itibar sahibi bir kişiden
nasıl hayâ ediyorsan, Allah’tan da öylece hayâ et.”[8]
Muhammed b. Sirin şöyle demiştir: “Zeyd b. Sabit
radiyallahu anh Cum’a namazına gittiğinde (geç kaldığından) insanların
dağılmakta olduklarını gördü ve hemen bir eve girdi ve orada namaz kıldı. Ona:
“Mescide gitseydin ya?” dedim. Dedi ki:
إِنَّ مَنْ لَا يَسْتَحْيِي مِنَ النَّاسِ لَا يَسْتَحْيِي
مِنَ اللَّهِ
“Muhakkak ki insanlardan hayâ etmeyen, Allah’tan
da hayâ etmez.”[9]
Kişinin kendi nefsinden hayâ etmesine şu hadis
delâlet eder:
Ebu Mes’ud el-Bedrî radiyallahu anh’den:
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلاَمِ النُّبُوَّةِ،
إِذَا لَمْ تَسْتَحْيِ فَافْعَلْ مَا شِئْتَ
“Muhakkak ki insanların yetiştiği ilk
nübüvvet sözlerinden biri de:
“Utanmazsan dilediğini yap” sözüdür.”[10]
Allah’tan hayâ hakkında söylenenlere ise şu ayet
delâlet eder:
أَلَمْ يَعْلَمْ بِأَنَّ
اللَّهَ يَرَى
“Allah’ın gördüğünü bilmez mi?” (Alak 14)
Ebû Hureyre
radıyallahu anh’den gelen rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
ihsan’ı şöyle tarif etmiştir:
أَنْ تَعْبُدَ اللهَ كَأَنَّكَ
تَرَاهُ، فَإِنَّكَ إِنْ لَا تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ
“Allah’ı
görüyormuşsun gibi O’ndan korkmandır. Zira sen O’nu görmesen de muhakkak O seni
görmektedir.”[11]
Allah’tan hayâ etmeyen kimseler hakkında tehdit
gelmiştir:
Sevban radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
«لَأَعْلَمَنَّ أَقْوَامًا مِنْ أُمَّتِي يَأْتُونَ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ بِحَسَنَاتٍ أَمْثَالِ جِبَالِ تِهَامَةَ بِيضًا، فَيَجْعَلُهَا
اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ هَبَاءً مَنْثُورًا» ، قَالَ ثَوْبَانُ: يَا رَسُولَ
اللَّهِ صِفْهُمْ لَنَا، جَلِّهِمْ لَنَا أَنْ لَا نَكُونَ مِنْهُمْ، وَنَحْنُ لَا
نَعْلَمُ، قَالَ: «أَمَا إِنَّهُمْ إِخْوَانُكُمْ، وَمِنْ جِلْدَتِكُمْ،
وَيَأْخُذُونَ مِنَ اللَّيْلِ كَمَا تَأْخُذُونَ، وَلَكِنَّهُمْ أَقْوَامٌ إِذَا
خَلَوْا بِمَحَارِمِ اللَّهِ انْتَهَكُوهَا»
“Ümmetimden bazı kavimler biliyorum ki, kıyamet gününde Tihâme dağları
gibi amelleriyle getirilirler, Allah Azze ve Celle o amelleri saçılmış
zerrelere çevirir.” Sevban radiyallahu anh dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Bize onların özelliklerini anlat ki, bilmeden onlardan
olmayalım.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Onlar kardeşlerinizden, sizin cildinizdendir. Sizin nasip aldığınız
gibi geceden de nasiplerini alırlar. Lakin onlar yalnız kaldıklarında Allah’ın
haramlarını çiğneyen kimselerdir.”[12]
Salim mevlâ Ebu Huzeyfe radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
لَيُجَاءَنَّ بِأَقْوَامٍ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَعَهُمْ مِنَ
الْحَسَنَاتِ مِثْلُ جِبَالِ تِهَامَةَ، حَتَّى إِذَا جِيءَ بِهِمْ جَعَلَ اللهُ
أَعْمَالَهُمْ هَبَاءً، ثُمَّ قَذَفَهُمْ فِي النَّارِ»، فَقَالَ سَالِمٌ: يَا
رَسُولَ اللهِ بِأَبِي أَنْتَ وَأُمِّي حَلِّ لَنَا هَؤُلَاءِ الْقَوْمَ حَتَّى
نَعْرِفَهُمْ، فَوَالَّذِي بَعَثَكَ بِالْحَقِّ إِنِّي أَتَخَوَّفُ أَنْ أَكُونَ
مِنْهُمْ، فَقَالَ: «يَا سَالِمُ أَمَا إِنَّهُمْ كَانُوا يَصُومُونَ
وَيُصَلُّونَ، وَلَكِنَّهُمْ إِذَا عَرَضَ لَهُمْ شَيْءٌ مِنَ الْحَرَامِ وَثَبُوا
عَلَيْهِ، فَأَدْحَضَ اللهُ تَعَالَى أَعْمَالَهُمْ»، فَقَالَ مَالِكُ بْنُ دِينَارٍ:
هَذَا وَاللهِ النِّفَاقُ، فَأَخَذَ الْمُعَلَّى بْنُ زِيَادٍ بِلِحْيَتِهِ
فَقَالَ: صَدَقْتَ وَاللهِ أَبَا يَحْيَى
“Kıyamet gününde Tihame dağı kadar amelleri olan bir kavim geltirilecek.
Bunlar getirildiği zaman Allah onların amellerini dağılmış zerrelere
çevirecektir. Sonra bunlar cehenneme atılacaktır.” Salim radiyallahu anh:
“Ey Allah’ın rasulu! Anam babam sana fedâ olsun, bu kavmin özelliklerini
bana söyle” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Bunlar namaz kılar, oruç tutar ve az da olsa gece vakti ibadet
ederlerdi. Fakat bunlar öyle kişilerdi ki, kendilerine haram bir şey sunulduğu
zaman üzerine atlayarak onu kabul ederlerdi. Allah da onların amellerini
çürüttü.” Ravilerinden Malik b. Dinar:
“Vallahi bu nifaktır” dedi. El-Muallâ b. Ziyad sakalından tutup:
“Vallahi doğru söyledin ey Ebu Yahyâ” dedi.”[13]
İffetin
Korunması
Allah Teâlâ mü’minlerin
vasıflarını sayarak şöyle buyurmuştur:
وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ * إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ
فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ* فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ
ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ
“Ve onlar ki,
iffetlerini korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin sahip
olduğu hariç. Bunlarla ilişkilerinden dolayı kınanmış değillerdir. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan
kimselerdir.” (Mu’minûn 5-7)
İbn Ebi Muleyke’den: “Aişe radiyallahu anha’ya kadınlarla mut’a yapmayı
sorduğumda şöyle dedi:
“Aramızda bu konuda hükmü verecek olan Allah’ın kitabıdır.” Sonra
Mu’minun suresi 6-7. Ayetlerini okudu ve dedi ki:
“Allah Teâlâ’nın kendisine eş kıldığından veya cariye olarak verdiğinden
öteye geçmek isteyenler haddi aşmış olurlar.”[14]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمُ اللَّهُ فِي
ظِلِّهِ، يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلَّا ظِلُّهُ: الإِمَامُ العَادِلُ، وَشَابٌّ نَشَأَ
فِي عِبَادَةِ رَبِّهِ، وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مُعَلَّقٌ فِي المَسَاجِدِ، وَرَجُلاَنِ
تَحَابَّا فِي اللَّهِ اجْتَمَعَا عَلَيْهِ وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ، وَرَجُلٌ طَلَبَتْهُ
امْرَأَةٌ ذَاتُ مَنْصِبٍ وَجَمَالٍ، فَقَالَ: إِنِّي أَخَافُ اللَّهَ، وَرَجُلٌ
تَصَدَّقَ، أَخْفَى حَتَّى لاَ تَعْلَمَ شِمَالُهُ مَا تُنْفِقُ يَمِينُهُ،
وَرَجُلٌ ذَكَرَ اللَّهَ خَالِيًا فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ
“Yedi kişiyi Allah’ın gölgesinden başka gölgenin olmadığı
günde Allah gölgelendirecektir. Bunlar; adil yönetici, rabbine ibadet üzere
yetişen genç, kalbi mescitlere bağlı olan kişi, Allah için birbirini seven,
bunun için bir araya gelip, bunun için birbirinden ayrılan iki kişi, mal ve
güzellik sahibi bir kadın kendisine çağırdığında:
“Ben Allah’tan korkarım” diyen kişi, gizlice sadaka verip,
sağ elinin infak ettiğini sol eli bilmeyen kişi ve yalnız başına Allah’ı
zikrederek gözleri yaşaran kişidir.”[15]
Ragıb
el-İsfehânî şöyle der: “İffet, insanın sahip olduğu güçler arasında sadece
şehevî güçle ilgili bir erdem olup şehevî kuvvetle ilgisi de hayvanî zevkler
alanıyla, yani mide ve cinsel uzuvla sınırlıdır. Bu ikisi dışındaki güzel
renkler, hoş sesler ve muntazam biçimlerle bir ilgisi yoktur…
İffet, hayvânî
hazlar noktasında nefsi tutmak, ona hâkim olmaktır. Bu anlamıyla o, açgözlülük
olarak niteleyebileceğimiz ifrat ile şehvetin tamamen donmasını ifade eden
tefrit arasında bir orta haldir. İffet; kanaat, zühd, gönül zenginliği ve
cömertlik gibi erdemlerin anasıdır. Onun yokluğu diğer güzellikleri de
bulandırır, övgü giysisinin sıyrılmasına yol açar. Bir kimse iffet ile
nitelendiğinde, iffet onun için diğer erdemlere bir delil olur ve güzel ahlâka
ulaşmasını kolaylaştırır.
İffetin
esası, kalbi bedenî arzular üzerinde düşünmekten alıkoymak, azgınlık ve
saldırganlığa yol açabilecek fikirlerden uzak tutmak, kısaca bütün organları
kötü davranışlardan korumaktır.
Kalben iffet
sahibi olmayan kimse, kötü arzulardan ve kötü zanlardan kurtulamayacaktır ki
bunlar her türlü çirkinliğin anasıdır. Çünkü başka birinin sahip olduğu bir
şeyin kendisinin olmasını dileyen biri, ona haset etmiş olur. Haset ise bir
süre sonra düşmanlık ve nefrete yol açar. Düşmanlık ve nefret elbet bir şekilde
kavgaya zemin hazırlayacak ve belki de o kimsenin canına kastetmesine neden
olacaktır.
Aynı şekilde
kötü zanda bulunan kimse de düşmanca duygular besleyecek, saldırganlaşacak ve
Allah’ın koyduğu sınırları aşabilecektir. Allah Teâlâ her ikisini de
yasaklayarak şöyle buyurur:
وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللَّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى
بَعْضٍ
“Allah’ın
bazınızı bazınıza üstün kıldığı şeyleri temennî etmeyin.” (Nisa 32)
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثِيرًا مِنَ الظَّنِّ
إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ
“Ey iman
edenler! Zannın çoğundan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır.” (Hucurat
12) Allah Teâlâ bu iki ayetiyle türlü rezillik ve kötülüğün dallanıp
budaklandığı iki ağacın kökünden kesilmesini emretmiş bulunmaktadır.
Bir insanın
tamamen iffetli biri olabilmesi için, eli, dili, kulağı ve gözüyle iffetli
olması gerekir. Mesela dili iffetli olmayan biri alaycı olacak, başkalarının
sırlarını araştıracak, gıybet edecek, iğneleyecek, söz taşıyacak veya kötü
lakaplar takacaktır.
Gözü iffetli
olmayan biri harama bakacak, bayağı şehvetleri tahrik eden dünya hayatının
ziynetlerini seyredecektir.
Kulağı
iffetli olmayan biri çirkin söz ve müzikler dinleyecektir. Bütün organlarda
iffetin temeli, sahiplerinin onları akıl ve dinin gösterdiği sınırlarda tutup
hevâ ve arzulara yönelmelerine izin vermemeleridir.
Bil ki,
iffetli görünmeye çalışarak çekingen davranan biri şunlara riâyet etmedikçe
iffetli biri olamaz: Herhagi bir şeyden çekinmesi; daha fazlasını umduğu, işine
gelmediği, arzusunu uyandırmadığı, arkasından bir tehlike sezdiği, kendisine
yasaklanmış olduğu veya cehaleti nedeniyle o şeyi hakkıyla bilmediği gibi bir
gerekçeye dayanmamalıdır. Bunların hiçbiri iffet kapsamına girmez. Kimi
avcılık, kimi tedavi, kimi yaşlılık ve acizlik, kimi de cehaletle ilgilidir.”[16]
Evlenmenin Teşvik Edilmesi
Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ
عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ
فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ
“İçinizden
evli olmayanları, köle ve cariyelerenizden de salih olanları evlendirin. Eğer
onlar fakir iseler, Allah onları lütfu ile zengin kılar. Allah rızık ve lutfu
bol olandır. Her şeyi çok iyi bilendir.” (Nûr, 32)
فَانْكِحُوا مَا طَابَ لَكُمْ مِنَ النِّسَاءِ مَثْنَى وَثُلَاثَ
وَرُبَاعَ فَإِنْ خِفْتُمْ أَلَّا تَعْدِلُوا فَوَاحِدَةً أَوْ مَا مَلَكَتْ
أَيْمَانُكُمْ ذَلِكَ أَدْنَى أَلَّا تَعُولُوا
“Sizin için helal olan kadınlardan
ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Yine adaletsizlikten korkarsanız bir tane veya
sağ ellerinizin sahip olduğu vardır. İşte bu ayrılmamanız için daha uygundur.” (Nisâ 3)
Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan:
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
الدُّنْيَا مَتَاعٌ، وَخَيْرُ
مَتَاعِ الدُّنْيَا الْمَرْأَةُ الصَّالِحَةُ
“Dünya metâ/maldır. Dünya metâının hayırlısı ise saliha kadındır.”[17]
İbn Mes’ud
radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
يَا مَعْشَرَ
الشَّبَابِ، مَنِ اسْتَطَاعَ البَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ، فَإِنَّهُ أَغَضُّ
لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ، وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ
فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ
“Ey gençler topluluğu, aranızdan evlenmeye
gücü yeten kimseler evleniversin. Çünkü böylesi gözü haramdan korur ve insanın
iffetini daha iyi muhafaza eder. Güç yetiremeyen kimse oruç tutsun. Çünkü o
insanın arzusunu keser.”[18]
Ebu Hureyre
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
ثَلَاثَةٌ حَقٌّ عَلَى
اللَّهِ عَوْنُهُمْ: المُجَاهِدُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، وَالمُكَاتَبُ الَّذِي
يُرِيدُ الأَدَاءَ، وَالنَّاكِحُ الَّذِي يُرِيدُ العَفَافَ
“Şu üç
kişiye yardım etmek, Allah Azze ve Celle’nin üzerine bir haktır: Allah yolunda
cihad eden, borcunu ödemek isteyen mükateb köle ve iffetli olmak istediği için
evlenen kimse.”[19]
Ebu Umâme radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
تَزَوَّجُوا
فَإِنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ النَّبِيِّينَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَلَا تَكُونُوا
كَرْهَبَانِيَةِ النَّصَارَى
“Evlenin. Zira ben kıyamet gününde peygamberlere sizin çokluğunuzla
övüneceğim. Hristiyan rahipleri gibi olmayın.”[20]
Ebu Nuceyh es-Sulemi radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ
قَدَرَ عَلَى أَنْ يَنْكِحَ، فَلَمْ يَنْكِحْ فَلَيْسَ مِنَّا
“Evlenmeye gücü yettiği halde evlenmeyen bizden değildir.”[21]
Ebu Kılabe’den, o da sahabeden birinden: Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki:
مَنْ تَبَتَّلَ فَلَيْسَ مِنَّا
“İbadet maksadıyla evlenmeyen bizden değildir”[22]
Sa’d b. Mes’ud
dedi ki: “Osman b. Ma’zun radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e
geldi ve dedi ki:
“Bizim için
hadım olmamıza (kısırlaşmamıza) izin ver” Bunun üzerine Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
«لَيْسَ مِنَّا مَنْ
خَصَى، وَلَا اخْتَصَى، إِنَّ إِخْصَاءَ أُمَّتِي الصِّيَامُ» ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ
اللَّهِ: ايْذَنْ لَنَا فِي السِّيَاحَةِ، فَقَالَ: «إِنَّ سِيَاحَةَ أُمَّتِي الْجِهَادُ
فِي سَبِيلِ اللَّهِ» ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ، ائْذَنْ لَنَا فِي التَّرَهُّبِ،
فَقَالَ: «إِنَّ تَرَهُّبَ أُمَّتِي الْجُلُوسُ فِي الْمَسَاجِدِ انْتِظَارَ الصَّلَاةِ»
“Hadım olan
ve kendisini hadım ettirenler bizden değildir. Ümmetimin hadımlığı oruç
tutmaktır.” Dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Bizim için seyahat etmemize izin
ver” buyurdu ki:
“Ümmetimin
seyahati Allah yolunda cihad etmektir.” Dedi ki:
“Ey Allah’ın
rasulü! Bizim için ruhbanlığa (ibadete çekilmemize) izin ver.” Buyurdu ki:
“Ümmetimin
ruhbanlığı mescidlerde oturmak ve namazı beklemektir.”[23]
Sa’d b. Ebî
Vakkâs radiyallahu anh’den:
لَقَدْ رَدَّ رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى عُثْمَانَ التَّبَتُّلَ، وَلَوْ
أَحَلَّهُ لَهُ لَاخْتَصَيْنَا
“Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem, Osman b. Maz’un radiyallahu anh’ın dünyadan el
etek çekmek konumundaki, kadınlardan uzak kalmak için yaptığı yemini kabul
etmeyip reddetmişti. Eğer ona izin verseydi kendimizi hadım yapardık.”[24]
A’işe
radiyallahu anha dedi ki: “Osman b. Mazun radiyallahu anh’ın hanımı Havle bt.
Hâkim bana uğradı. Onu pekiyi görmedim ve bunun sebebini sordum. Dedi ki:
“Kocam benden
uzak duruyor, gündüzleri oruç tutuyor ve geceleri de namazla geçiriyor.” A’işe
radiyallahu anha bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e anlatınca, Osman
radiyallahu anh’ı yanına çağırttı ve dedi ki:
يَا عُثْمَانُ، إِنَّ
الرَّهْبَانِيَّةَ لَمْ تُكْتَبْ عَلَيْنَا، أَمَا لَكَ فِيَّ أُسْوَةٌ؟
فَوَاللَّهِ إِنَّ أَخْشَاكُمْ لِلَّهِ وَأَحْفَظَكُمْ لِحُدُودِهِ لَأَنَا
“Ey Osman! Bize
ruhbanlık vacip kılınmadı. Ben sizler için en güzel örnek değil miyim? Şüphesiz
ben, Allah’tan en çok korkanınızım ve Allah’ın hudutlarını en iyi muhafaza
edeninizim. Kişinin eşiyle birleşmeyi terk etmesi kötülüktür!’”[25]
Said b.
el-Cubeyr dedi ki: “İbn Abbas radıyallahu anhuma bana:
“Evlendin
mi?” dedi. Ben:
“Hayır”
deyince:
“Evlen. Zira
bu ümmetin en hayırlıları eşi çok olanlardır” dedi.”[26]
Evlenmek, Allah’ın insanları onun üzerine
yarattığı fıtrî bir iştir. O Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetidir.
Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem evlenmiş ve bunu emretmiş, namusu koruyucu,
nefsi iffetli tutucu ve Müslümanların neslini artırıcı olduğu için evlenmeye
teşvik etmiştir.
Mahremiyetin Gizlenmesi
Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur:
إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي
الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ
يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
“İman edenler
arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da
ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Nur 19)
Ali b. Ebi Tâlib radiyallahu anh’den: “Çirkin bir şeyi söyleyen ile onu
yayan kişi günahta eşittirler.”[27]
İbn Abbas radıyallahu
anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لَتَرْكَبُنَّ سُنَنَ مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ شِبْرًا بِشِبْرٍ، وَذِرَاعًا بِذِرَاعٍ
حَتَّى لَوْ أَنَّ أَحَدَهُمْ دَخَلَ حُجْرَ ضَبٍّ لَدَخَلْتُمْ، وَحَتَّى لَوْ أَنَّ
أَحَدَهُمْ جَامِعَ امْرَأَتَهُ بِالطَّرِيقِ لَفَعَلْتُمُوهُ
“Sizden öncekilerin
yollarını karış karış, dirsek dirsek izleyeceksiniz. Hatta onlardan biri keler
deliğine girmişse siz de gireceksiniz. Ve hatta onlardan biri eşiyle yol
ortasında cima etmişse siz de bunu yapacaksınız.”[28]
Ebû Saîd radiyallahu anh'dan; Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ مِنْ أَشَرِّ النَّاسِ عِنْدَ اللهِ مَنْزِلَةً يَوْمَ
الْقِيَامَةِ، الرَّجُلَ يُفْضِي إِلَى امْرَأَتِهِ، وَتُفْضِي إِلَيْهِ، ثُمَّ
يَنْشُرُ سِرَّهَا
“Kıyamet gününde mertebe bakımından Allah
indinde en kötü insan şudur ki; kişi hanımına bir sırrını söyler, kadında
kocasına bir sırrını söyler, sonra o, diğerinin sırrını ifşa eder.”[29]
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem mescide girdiğinde orada Ensar’dan kadınlar vardı.
Onlara vaaz ve öğütler verdi, takılarından da olsa sadaka vermelerini emretti.
Sonra şöyle buyurdu:
«أَلَا عَسَتِ امْرَأَةٌ أَنْ تُخْبِرَ الْقَوْمَ بِمَا يَكُونُ
مِنْ زَوْجِهَا إِذَا خَلَا بِهَا، أَلَا هَلْ عَسَى رَجُلٌ أَنْ يُخْبِرَ
الْقَوْمَ بِمَا يَكُونُ مِنْهُ إِذَا خَلَا بِأَهْلِهِ» . قَالَ: فَقَامَتِ
امْرَأَةٌ سَفْعَاءُ الْخَدَّيْنِ، فَقَالَتْ: وَاللَّهِ إِنَّهُمْ لَيَفْعَلُونَ،
وَإِنَّهُنَّ لَيَفْعَلْنَ. قَالَ: «فَلَا تَفْعَلُوا ذَلِكَ، أَفَلَا
أُنَبِّئُكُمْ مَا مَثَلُ ذَلِكَ؟ مَثَلُ شَيْطَانٍ لَقِيَ شَيْطَانَةً
بِالطَّرِيقِ، فَوَقَعَ بِهَا، وَالنَّاسُ يَنْظُرُونَ»
“Dikkat edin! Belki de bir kadın, diğer
kadınlara eşiyle yalnız kaldığı zaman ne yaptıklarını anlatıyor! Dikkat edin!
Belki adamın biri eşiyle yalnız kaldığı zaman ne yaptıklarını diğer insanlara
anlatıyor!” Soluk yanaklı bir kadın kalkıp dedi ki: “Vallahi erkekler de
bunu yapıyor, kadınlar da yapıyor.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
buyurdu ki:
“Bunu yapmayın! Bunun misalini size haber
vereyim mi? Bu tıpkı erkek bir şeytanın dişi şeytanla yolda karşılaşıp da
insanların gözleri önünde onunla ilişkiye girmesi gibidir.”[30]
Ebû Hureyre radıyallahu anh’den diğer rivayette
şu şekilde geçer: “…Siyahî bir kadın kalktı ve dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü!
Muhakkak ki erkekler bunu yapıyor ve kadınlar da yapıyorlar!...”[31]
[1]
Sahih. Hâkim (1/73) Beyhaki Şuab (6/140) Ebu Nuaym
Hilye (4/297) İbnu’l-Buhteri, Musannefat (570/74)
* İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan Sahih
isnad ile mevkuf olarak:
Buhari Edebu’l-Mufred (1313) İbn Ebi Şeybe (6/92)
* Ebu Musa radıyallahu anh’den zayıf isnad ile: Taberani Evsat (4/374) Hatib
Tarih (10/95)
* İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan zayıf isnadlar ile: Taberani Evsat (8/174)
Beyhaki Şuab (6/139) el-Lalekaî İtikad (1867) Deylemi (2763)
* Enes b. Malik radıyallahu anh’den zayıf isnad ile: İbn Asakir Tarih (16/437,
37/330) Ebu Bekr b. Abdiddaim, Avâlî (no:3) Abdulcebbar el-Havlanî, Tarihu
Darya (s.125) Ebu Nasr es-Secezi, Seb’iyyat (el yazma no: 46-79) Suyuti,
Uşariyyat (7)
* Aişe radıyallahu anha’dan zayıf isnad ile: Ebu’l-Kasım el-Masisî, Min
Hadisi Ebu’l-Fevaris es-Sabuni, (el yazma no: 144)
[2]
Sahih. Muslim (35) Buhârî (9)
[3]
Sahih. Buhârî (6117) Muslim (37)
[4]
Sahih. Buhârî (6119) Muslim (2320)
[5]
Ez-Zerîa İlâ Mekârimi’ş-Şeria (s.215)
[6]
Ragıb el-İsfehani, Ez-Zeria (s.216)
[7]
Sahih mevkuf. Abdurrazzak Tefsir
(1/321) Said b. Mansur Tefsir (1116) Taberî (13/87-89) İbn Ebî Hâtim (7/3123,
3126, 3127) Hâkim (2/346)
[8]
Hasen. Taberânî (8/228) İbn Adiy
el-Kamil (2/136) el-Elbani es-Sahiha (3559) İsnadında Ali b. Yezid vardır.
* Muaz b. Cebel radiyallahu anh’den şahidi:
Mervezi Ta’zimu Kadri’s-Salat (825) Bezzar Keşfu’l-Estar (2172) isnadında İbn
Lehia vardır. Hadis hasen derecesine çıkmaktadır. Bkz.: el-Elbani es-Sahiha
(3559)
[9]
Sahih mevkuf. Abdurrazzak (3/232) İbn
Ebî Şeybe (1/466)
[10]
Sahih. Buhârî (3483-84, 6120)
[11]
Sahih. Buhârî (50, 4777) Muslim (9)
[12]
Sahih. İbn Mâce (4245) Taberânî Evsat
(5/46) Taberânî Sagir (662) Ru’yanî (651) Deylemî (7715) el-Elbani es-Sahiha
(505)
[13]
Hasen ligayrihi. Ebû Nuaym
Hilyetu'l-Evliyâ (17/177) İbn Bişran Emali (480) Ebu Nuaym Ma’rife (3441) İbn
Ebi’d-Dunya el-Ehvâl (271) Hatîb el-Muttefik ve’l-Mufterik (1/527, 528)
[14]
Sahih mevkuf. Hâkim (2/305, 393)
Haris b. Ebi Usame Musned (479) Beyhaki (7/207)
[15]
Sahih. Buhârî (660) Muslim (1031)
[16]
Ragıb el-İsfehani, ez-Zeria (s.237-238)
[17]
Sahih. Muslim (1467)
[18]
Sahih. Buhârî (5066) Muslim (1400)
Ahmed (1/387)
[19]
Hasen. Nesai (6/15, 61) Ahmed (2/251,
347) Tirmizi (1655) İbn Mace (2516) Hâkim (2/161)
[20]
Hasen. Ru’yanî (1170) Beyhaki (7/78) Deylemi (2289)
İbn Adiy (6/2147) el-Elbani es-Sahiha (1782)
[21]
Sahih. Darimi (2210) İbn Ebi Şeybe (3/453)
Abdurrazzak (6/178) Haris Müsned (475) Hallal es-Sunne (1447) Ebu Davud Merasil
(202) Beyhaki (7/78) Taberani (22/367) Taberani Evsat (1/297) Dulabi el-Kuna
(491) Haris’in rivayetinde Ebu Nuceyh es-Sulemi, Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem’den işittiğini tasrih etmiştir. Böylece onun sahabe oluşu sabit
olmuş, Mürsel olma şüphesi kalkmıştır.
[22]
Hasen. Abdurrazzak (7/150) Mamer b. Raşid Cami (1179)
[23]
Hasen ligayrihi. İbn Mubarek Zühd (845) Begavi
Şerhu’s-Sunne (2/270-271) Mesabihu’s-Sunne (1/225) İbn Abdilberr et-Temhid
(21/226) Hadis isnadında bulunan Ruşdeyn b. Sa’d ve Abdurrahman b. Ziyad b.
En’am sebebiyle zayıftır. Ancak hadis, şahitleri ile hasen derecesine
çıkmaktadır:
* İbn Amr radıyallahu anhuma’dan: “Ümmetimin
hadımlığı oruçtur” lafzıyla; Ahmed (2/173) İbn Adiy el-Kamil (2/450) Şuayb
el-Arnaut sahih ligayrihi demiştir. Elbani sahih demiştir. Sahihu’l-Cami (3228) es-Sahiha (1830)
* Ebu Umame radıyallahu anh’den: “Ümmetimin
seyahati Allah yolunda cihad etmektir” lafzıyla: Ebu Davud (2488) Hâkim
(2/83) Beyhaki (9/161) Taberani (8/168, 183) Elbani sahih demiştir. Sahihu’l-Cami (2093)
* Cabir radıyallahu anh’den benzeri: Huseyn
el-Mervezi, Zevaidu’z-Zuhd (1107) Ahmed (3/378, 382, 383)
* İbn Şihab ez-Zuhrî’den ceyyid isnadla: İbn
Sad Tabakat (3/394) Bkz.: Elbani es-Sahiha (1830)
* Başka bir zayıf isnadla:
Hâkim et-Tirmizi Nevadiru’l-Usul (4/8) İbn Beşkuval, ez-Zeyl Ala Havdi Kevser
(s.149 no:77) Bkz.: Elbani ed-Daife (3/479-480) Mişkatu’l-Mesabih (1/225)
Heysemi Mecmau’z-Zevaid (4/254)
[24] Sahih. Ahmed
(1/176, 183) Buhari (5073) Muslim (1402)
[25]
Sahih. Abdurrezzâk (6/167-168) Dârimi
(2/132) Elbânî es-Sahîhâ (394) İrvâu’l-Galil (2075).
[26]
Sahih mevkuf. Buhari (5069) Ahmed
(1/231)
[27]
Hasen mevkuf. Buhârî Edebu’l-Mufred
(324) Beyhaki Şuab (9388)
[28] Sahih. Hâkim (4/502)
Deylemi (5346) Mervezi es-Sunne (43)
[29] Sahih. Muslim (1437)
Ahmed (3/69) Ebu Davud (4970) Ebu Avane (3/87) Bezzar (Keşfu’l-Estar 1450) Beyhaki
(7/193)
[30]
Hasen. Haraitî Mesaviu’l-Ahlâk (413)
* Esma bt. Yezid radıyallahu anha’dan hasen isnadla şahidi; Ahmed (6/456) Taberani
(24/162) Hatib el-Muttefak (467)
* Abdurrahman b. Semura radiyallahu anh’den
şahidi: Abdulmelik b. Habib, Edebu’n-Nisa (75) Hadisu İbn Semmak ve’l-Huldî
(40) Bkz.: Elbani İrvau’l-Galil (2011)
[31] Hasen ligayrihi. İbn Ebi
Şeybe (7/67) Ebu Davud (2174) Ahmed (2/541) Bezzar (17/61) Abd b. Humeyd (1456)
Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (413) Beyhaki (7/194) İbn Asakir Tarih (67/327) Elbani
Adabu’z-Zifaf (s.71) Sahihu’l-Cami (7037)