Perde Hicabı Hakkında Fiilî Uygulamalar

 İbn Mulakkin, Bedru’l-Munir’de şöyle der: “Aişe radıyallahu anha ve müminlerin diğer anneleri perde arkasından rivayet ederler, onlardan işitenler böylece rivayette bulunurlardı.” Bu malumdur, kaynak belirtmeye bile gerek yoktur”[1]

Ez-Zuhrî şöyle demiştir:

قيلَ لَهُ: مَن كانَ يَدخُلُ عَلَى أَزواج النَّبيّ صَلى الله عَلَيه وسَلم؟ فَقالَ: كُلُّ ذي رَحِم مَحرَم مِن نَسَبٍ أَو رَضاعٍ قيلَ: فَسائِرُ النّاسِ، قالَ: كُنَّ يَحتَجِبنَ مِنهُ حَتى إِنَّهُنَّ لَيُكَلِّمنَهُ مِن وراء حِجابٍ ورُبَّما كانَ سِترًا واحِدًا إِلاَّ المَملوكينَ والمُكاتَبينَ فَإِنَّهُنَّ كُنَّ لاَ يَحتَجِبنَ مِنهُم.

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in eşlerinin yanına nesep veya süt sebebiyle mahrem olan akrabaları girebilirdi. Diğer insanlardan ise saklanırlar, onlarla perde arkasından konuşurlardı. Aralarında bazen tek bir perde olurdu. Köle ve mukateb kölelerden ise saklanmazlardı.”[2]

Bu konuda gelen haberler, aşağıda da zikredeceğim üzere mütevatir haddine ulaşmıştır, inkârına yol yoktur.

İbn Hacer, kadınların yanına girmekle ilgili ifade hakkında şöyle demiştir: “Girmek sözü, perdenin kaldırılmasını gerektirmez. Kapıdan girerler ve perde arkasından konuşabilirler.”[3]

Aişe Radiyallahu anha’nın Perde Arkasından Hadis Rivayet Etmesi

Aişe radiyallahu anha’nın anne bir kardeşinin oğlu Avf b. Malik b. Tufeyl’den:

أَنَّ عَائِشَةَ، حُدِّثَتْ: أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ الزُّبَيْرِ قَالَ: فِي بَيْعٍ أَوْ عَطَاءٍ أَعْطَتْهُ عَائِشَةُ: وَاللَّهِ لَتَنْتَهِيَنَّ عَائِشَةُ أَوْ لَأَحْجُرَنَّ عَلَيْهَا، فَقَالَتْ: أَهُوَ قَالَ هَذَا؟ قَالُوا: نَعَمْ، قَالَتْ: هُوَ لِلَّهِ عَلَيَّ نَذْرٌ، أَنْ لاَ أُكَلِّمَ ابْنَ الزُّبَيْرِ أَبَدًا. فَاسْتَشْفَعَ ابْنُ الزُّبَيْرِ إِلَيْهَا، حِينَ طَالَتِ الهِجْرَةُ، فَقَالَتْ: لاَ وَاللَّهِ لاَ أُشَفِّعُ فِيهِ أَبَدًا، وَلاَ أَتَحَنَّثُ إِلَى نَذْرِي. فَلَمَّا طَالَ ذَلِكَ عَلَى ابْنِ الزُّبَيْرِ، كَلَّمَ المِسْوَرَ بْنَ مَخْرَمَةَ، وَعَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ الأَسْوَدِ بْنِ عَبْدِ يَغُوثَ، وَهُمَا مِنْ بَنِي زُهْرَةَ، وَقَالَ لَهُمَا: أَنْشُدُكُمَا بِاللَّهِ لَمَّا أَدْخَلْتُمَانِي عَلَى عَائِشَةَ، فَإِنَّهَا لاَ يَحِلُّ لَهَا أَنْ تَنْذِرَ قَطِيعَتِي. فَأَقْبَلَ بِهِ المِسْوَرُ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ مُشْتَمِلَيْنِ بِأَرْدِيَتِهِمَا، حَتَّى اسْتَأْذَنَا عَلَى عَائِشَةَ، فَقَالاَ: السَّلاَمُ عَلَيْكِ وَرَحْمَةُ اللَّهِ وَبَرَكَاتُهُ أَنَدْخُلُ؟ قَالَتْ عَائِشَةُ: ادْخُلُوا، قَالُوا: كُلُّنَا؟ قَالَتْ: نَعَمِ، ادْخُلُوا كُلُّكُمْ، وَلاَ تَعْلَمُ أَنَّ مَعَهُمَا ابْنَ الزُّبَيْرِ، فَلَمَّا دَخَلُوا دَخَلَ ابْنُ الزُّبَيْرِ الحِجَابَ، فَاعْتَنَقَ عَائِشَةَ وَطَفِقَ يُنَاشِدُهَا وَيَبْكِي، وَطَفِقَ المِسْوَرُ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ يُنَاشِدَانِهَا إِلَّا مَا كَلَّمَتْهُ، وَقَبِلَتْ مِنْهُ، وَيَقُولاَنِ: إِنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَهَى عَمَّا قَدْ عَلِمْتِ مِنَ الهِجْرَةِ، فَإِنَّهُ: «لاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلاَثِ لَيَالٍ» فَلَمَّا أَكْثَرُوا عَلَى عَائِشَةَ مِنَ التَّذْكِرَةِ وَالتَّحْرِيجِ، طَفِقَتْ تُذَكِّرُهُمَا نَذْرَهَا وَتَبْكِي وَتَقُولُ: إِنِّي نَذَرْتُ، وَالنَّذْرُ شَدِيدٌ، فَلَمْ يَزَالاَ بِهَا حَتَّى كَلَّمَتْ ابْنَ الزُّبَيْرِ، وَأَعْتَقَتْ فِي نَذْرِهَا ذَلِكَ أَرْبَعِينَ رَقَبَةً، وَكَانَتْ تَذْكُرُ نَذْرَهَا بَعْدَ ذَلِكَ، فَتَبْكِي حَتَّى تَبُلَّ دُمُوعُهَا خِمَارَهَا

“Âişe radiyallahu anha'ya haber verildi ki, Abdullah b. Ez-Zubeyr, Âişe'nin bir satışına yahut bir bağışına:

“Allah'a yemin ede­rim ya Âişe bundan vazgeçer yahut onun tasarrufuna engel olurum” dedi. Âişe radiyallahu anha:

“Bu sözü o mu söyledi?” dedi. Ashab:

“Evet!” dediler. Âişe radiyallahu anha dedi ki:

“Onun bu hareketinden dolayı Allah için büyük adak olsun; ebe-diyyen İbni Zubeyr'le kelime konuşmayacağım.” Bunun üzerine Âişe radiyallahu anha'nın İbnu’z-Zubeyr'e dargınlığı uzayınca, İbnu’z-Zubeyr (dargınlığı gidermek için) Muhacirlerle şefaat diledi. Âişe radiyallahu anha:

“Vallahi bunun hakkında asla kimseyi şefaatçi kabul etmem ve ebedî şekilde adamış olduğum adağımı da bozmam” dedi. Bu olay İbnu’z-Zubeyr üzerine uzayıp devam edince, İbnu’z-Zu­beyr, (Âişe radiyallahu anha'nın ana tarafından akrabaları olan) Zühre oğulları ka­bilesinde Misver b. Mahreme ve Abdurrahman b. El-Esved b. Yeğus ile konuşup, bu ikisine şöyle dedi:

“Allah için muhakkak Âişe'nin evine gireceksiniz; çün­kü onun bana dargınlığına adağı, kendisine helâl olmaz.” Bunun üzerine Misver ve Abdurrahman, hırkalarını İbnu’z-Zubeyr'e sararak İbnu’z-Zubeyr'le Âişe radiyallahu anha'nın evine doğru yöneldiler. Nihayet Âişe radiyallahu anha'dan izin isteyip şöyle dediler:

“Selâm üzerine olsun; Allah'ın rahmeti ve bereketleri de. Girelim mi?” Âişe radiyallahu anha:

“Girin!” dedi. Onlar dediler ki:

“Hepimiz mi girelim, ey müminlerin annesi?” Âişe radiyallahu anha:

“Evet, hepiniz girin!” dedi. Âişe radiyallahu anha, beraberlerinde İbnu’z-Zubeyr'in bulunduğunu bilmiyordu. İçeri girdiklerinde, İbnu’z-Zubeyr perde arkasına geçip (teyzesi) Âişe'yi kucakladı ve ağlayarak ondan Allah için barış dilemeye koyuldu. Misver ile Abdurrahman da Âişe radiyallahu anha'dan Allah için İbnu’z-Zubeyr ile konuşmasını ve itirazını kabul etmesini dilemeye başladılar. Bunlar şöyle diyorlardı:

“Gerçekten Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in dargınlıktan neyi yasakladığını ve bir müslümana, üç günden ziyade kar­deşine dargın kalmasının helâl olmadığını sen biliyorsun.” Ravi şöyle dedi:

“Misver ile Abdurrahman vakta ki, uyarmayı çok yapıp işin günah olduğu üzerinde durdular, Âişe radiyallahu anha, onlara adağını hatırlatmaya baş­ladı ve ağlayarak şöyle diyordu:

“Ben adak yaptım; adak ağırdır.” Onlar Âişe radiyallahu anha'ya ısrara devam edince, İbnu’z-Zubeyr ile konuştu; sonra adağından ötürü kırk köle azad etti. Kırk köleyi azad ettikten sonra, geçmiş olayı hatırlar ve ağlardı. O kadar ki, gözyaşları başörtüsünü ıslatırdı.”[4]

Bu rivayette anlaşıldığı gibi, Misver b. Mahrame ve Abdurrahman Aişe radiyallahu anha’nın evine girmişler fakat perdenin arkasına geçmemişlerdir. Perde arkasına yalnızca Aişe radiyallahu anha’nın yeğeni Abdullah b. Ez-Zubeyr radiyallahu anhuma geçmiştir. Bu rivayette “Aişe’nin yanına girdik” sözüyle; onların aralarında perde bulunduğu halde yanına girdikleri açıkça anlaşılmaktadır.

Mesruk, Aişe radıyallahu anha’ya şöyle dedi: “Ey müminlerin annesi! Kişi Ka’be’ye hediy kurbanı gönderiyor, kendisi de Mısır’da oturuyor. O günden beri insanlar ihramdan çıkıncıya kadar kendisi ihramda kalıyor.” Mesruk dedi ki:

فَسَمِعْتُ تَصْفِيقَهَا مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ فَقَالَتْ لَقَدْ كُنْتُ أَفْتِلُ قَلاَئِدَ هَدْىِ رَسُولِ اللَّهِ - صلى الله عليه وسلم - فَيَبْعَثُ هَدْيَهُ إِلَى الْكَعْبَةِ ، فَمَا يَحْرُمُ عَلَيْهِ مِمَّا حَلَّ لِلرِّجَالِ مِنْ أَهْلِهِ ، حَتَّى يَرْجِعَ النَّاسُ

“Ben Âişe radıyallahu anha'yı perde arkasın­dan el çırparak şöyle derken işittim:

“Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hedy kurbanının nişan iplerini ellerimle örerdim. Sonra kurbanı Ka’be’ye gönderir; insanlar dönünceye kadar ihrâmlı bir kimsenin ailesine helal olan şeyleri haram kılmazdı.”[5]

Yusuf b. Mahek’den: Muaviye radıyallahu anh, Mervan’ı Hicaz’a vali olarak görevlendirince biat edilmesi için babasından sonra Yezid b. Muaviye’ye biat edilmesinden bahseden hutbe verdi.  Abdurrahman b. Ebi Bekr ona bir şey söyledi. Mervan buna öfke­lendi ve:

“Yakalayın onu!” dedi. Abdurrahman kaçıp Âişe'nin evine girdi. Böylece onu yakalayamadılar. Bunun üzerine Mervan dedi ki:

 إِنَّ هَذَا الَّذِي أَنْزَلَ اللَّهُ فِيهِ، {وَالَّذِي قَالَ لِوَالِدَيْهِ أُفٍّ لَكُمَا أَتَعِدَانِنِي}، فَقَالَتْ عَائِشَةُ مِنْ وَرَاءِ الحِجَابِ: «مَا أَنْزَلَ اللَّهُ فِينَا شَيْئًا مِنَ القُرْآنِ إِلَّا أَنَّ اللَّهَ أَنْزَلَ عُذْرِي»

“Allah bu şahıs hakkında şu âyeti indirmiştir: “Annesine ve babasına 'öf ikinizden' diyen..." (Ahkâf, 17) Hemen Âişe radıyallahu anha perde arka­sından ona şu karşılığı verdi:

“Allah bizim hakkımızda bizimle ilgili Nûr suresindeki beraatimi haber veren âyetlerden başka bir âyet indirmemiştir.”[6]

Abdurrahman b. El-Esved’den:

بَعَثَني أَبي إِلَى عائِشَةَ أَسأَلُها سَنَةَ احتَلَمتُ، فَأَتَيتُها فَنادَيتُها مِن وراء الحِجاب, فَقالَت: أَفَعَلتَها أَي لُكَعُ. قُلتُ: قالَ أَبي: ما يوجِبُ الغُسلَ؟ قالَت: إِذا التَقَت المَواسي

“İhtilam olduğum sene babam beni Aişe radıyallahu anha’ya bir şey sormak üzere gönderdi. Ona gittim ve perde arkasından seslendim. Dedi ki:

“Bunu yaptın mı ey ufaklık?” Ben dedim ki: “Babam gusul gerektiren şeyi soruyor.” Dedi ki: “Traş yerleri kavuştuğu zaman gusül gerekir.”[7]

Ebu Seleme b. Abdirrahman’dan: Aişe radıyallahu anha’ya dedim ki:

إِنَّما فاقَنا عُروَةُ بِدُخولِه عَلَيك كُلَّما أَرادَ، قالَت: وأَنتَ إِذا أَرَدتَ فاجلِس مِن وراء الحِجاب فَسَلني عَمّا أَحبَبتَ فَإِنّا لَم نَجِد أَحَدًا بَعدَ النَّبيّ صَلى الله عَلَيه وسَلم أَوصَلَ لَنا مِن أَبيكَ، وقالَ رَسولُ الله صَلى الله عَليه وسَلم: لاَ يَحني عَلَيكُنَّ إِلاَّ الصّادِقُ البارُّ، وهوَ عَبدُ الرَّحمَن بن عَوفٍ

“Urve senin yanına girmekte bizden öndedir. İstediği zaman giriyor.” Aişe radiyallahu anha dedi ki:

“Sen de istersen perdenin arkasında oturur, bana istediğini sorarsın. Bizler Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra babandan bize haber getirecek kimse bulamadık. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Size ancak sadık ve iyi bir kimse merhamet eder. O da Abdurrahman b. Avf’tır” buyurmuştu.[8]

Sâlim b. Sebelân, Nasr oğullarından bir adamın mükateb kölesi idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in eşlerini götürüp getirirdi. Onlar Salim’den gizlenmezlerdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in eşleri zaten köle ve mükateb kölelerden saklanmazlardı. Ancak köleleri ve mükateb köleleri azat ettiklerinde onlardan saklanırlardı.[9]

Ebû Abdillah Salim Sebelân dedi ki:

كُنْتُ آتِيهَا مُكَاتَبًا مَا تَخْتَفِي مِنِّي، فَتَجْلِسُ بَيْنَ يَدَيَّ وَتَتَحَدَّثُ مَعِي حَتَّى جِئْتُهَا ذَاتَ يَوْمٍ فَقُلْتُ: ادْعِي لِي بِالْبَرَكَةِ يَا أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ. قَالَتْ: وَمَا ذَاكَ؟ قُلْتُ: أَعْتَقَنِي اللَّهُ. قَالَتْ: بَارَكَ اللَّهُ لَكَ، وَأَرْخَتِ الْحِجَابَ دُونِي، فَلَمْ أَرَهَا بَعْدَ ذَلِكَ الْيَوْمِ

“Ben Âişe radiyallahu anha'ya mukâteb (anlaşmalı köle) olarak geldim. Karşımda oturur, benimle konuşurdu (benden gizlenmezdi). Bir gün kendisine şöyle dedim:

“Bana bereketle dua et!”

“Ne oldu ki?” diye sorunca,

“Beni Allah azat etti!” dedim. Şöyle dedi:

“Allah bunu senin hakkında mübarek kılsın!" Sonra perdeyi indirdi, o günden sonra onu bir daha göremedim.”[10]

Bu rivayette görüldüğü gibi, Salim’in hürlüğüne kavuşması üzerine Aişe radıyallahu anha, perde arkasına geçmiştir. Bu perdeyi kadının ferdî tesettürü olarak yorumlamak mümkün değildir. Zira Salim, bir daha Aişe radıyallahu anhayı hiç göremediğini açıkça söylemiştir. Bu konuda sahabe hanımların perde arkasından hadis aktardıklarına dair birçok tasrihler vardır.

Ebu Said er-Rakaşî’den:

سَأَلْتُ عَائِشَةَ عَنْ نَبِيذِ الْجَرِّ فَأَخْرَجَتْ إِلَيَّ جَرَّةً مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ فَقَالَتْ: " إِنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَكْرَهُ مَا يُصْنَعُ فِي هَذِهِ

Aişe radıyallahu anha’ya nebiz testisi hakkında sordum. Perde arkasından bir testi çıkardı ve şöyle dedi:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bunlarda yapılanlardan hoşlanmıyordu.”[11]

Yine Ebu Said er-Rakaşî’den:

سمعت عائشة ، مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ يقول : سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول : « اتقوا النار ولو بشق تمرة »

Perde arkasından Aişe radıyallahu anha’nın şöyle dediğini işittim: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Yarım hurmayla dahi olsa, ateşten sakının.”[12]

Atâ b. Ebi Rabah rivayet ediyor:

أَتَيْنَا عَائِشَةَ أَنَا وَعُبَيْدُ بْنُ عُمَيْرٍ وَهِىَ بِبِئْرِ مَيْمُونٍ نَسْمَعُ صَرِيفَ السِّوَاكِ مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ وَهِىَ تَسْتَاكُ

“Ben ve Ubeyd b. Umeyr, Aişe radıyallahu anha’nın yanına gittik. O Bi’r-i Meymun’da idi. Misvakının sesini perde arkasından işitiyorduk..”[13]

Yine Atâ dedi ki:

انْطَلَقْتُ أَنَا وَابْنُ عُمَرَ وعُبَيد بْنُ عُمَير إِلَى عَائِشَةَ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا، فَدَخَلْنَا عَلَيْهَا وَبَيْنَنَا وَبَيْنَهَا حِجَابٌ، فَقَالَتْ: يَا عُبَيْدُ، مَا يَمْنَعُكَ مِنْ زِيَارَتِنَا؟ قَالَ: قَوْلُ الشَّاعِرِ:زُر غِبًّا تَزْدَدْ حُبّا

“Ben, İbn Ömer ve Ubeyd b. Umeyr, Aişe radiyallahu anha’nın yanına girdik. Onunla bizim aramızda bir perde vardı. Dedi ki:

“Seni bizi ziyaret etmekten alıkoyan nedir?” O da şairin şu sözünü söyledi:

“Seyrek ziyaretleş ki, muhabbet artsın.”[14]

Yine Atâ b. Ebi Rabah dedi ki:

حَدَّثَتْنِي عَائِشَةُ، وَبَيْنَنَا وَبَيْنَهَا حِجَابٌ قَالَتْ: «كُنْتُ أَغْتَسِلُ أَنَا وَحَبِيبِي صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ إِنَاءٍ وَاحِدٍ»

“Bana Aişe radiyallahu anha anlattı. Benimle onun arasında bir perde vardı. Dedi ki:

“Ben ve habibim sallallahu aleyhi ve sellem guslederken aynı kaptan su alırdık.”[15]

Ata b. Ebi Rabah dedi ki:

سألت عائشة رضي الله عنها ، وبيني وَبَيْنَهَا حِجَابٌ عن قوله : { لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللَّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ } قالت : هو أن يحلف الرجل على الشيء القليل : لا والله ، وبلى والله

“Aişe radiyallahu anha’ya “Allah sizi yeminlerinizdeki lagv’den sorumlu tutmaz” ayetini sordum, benimle onun arasında bir perde vardı. Dedi ki:

“Bu kişinin, önemsiz bir şey hakkında “evet vallahi”, “hayır vallahi” demesi gibi yeminler hakkındadır.”[16]

Mesruk dedi ki:

بكت عائشة وبيني وَبَيْنَهَا حِجَابٌ، فقلت : يا أم المؤمنين ، ما يبكيك ؟ قالت : يا بني ما ملأت بطني من طعام فشئت أن أبكي إلا بكيت ، أذكر رسول الله صلى الله عليه وسلم وما كان فيه من الجهد ، ما جمع رسول الله صلى الله عليه وسلم طعام بر في يوم مرتين حتى لحق بربه

“Aişe radiyallahu anha ağlıyordu. Benimle onun arasında bir perde vardı. Dedim ki:

“Ey müminlerin annesi? Neden ağlıyorsun?” Şöyle dedi:

“Ey oğulcuğum! Karnım yiyecekten doymadı. Bunun için ağlamak isterdim fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in gördüğü sıkıntıları hatırladım. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rabbiyle karşılaşıncaya kadar bir günde buğdaydan iki defa yemedi.”[17]

Cumey’ b. Umeyr dedi ki:

دَخَلْتُ مَعَ أُمِّي عَلَى عَائِشَةَ، فَسَمِعْتُهَا تَسْأَلُهَا مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ عَنْ عَلِيٍّ

“Annemle beraber Aişe radıyallahu anha’nın yanına girdik. Annemin Aişe radıyallahu anha’ya Ali radıyallahu anh hakkında sorduklarını perde arkasından işitiyordum…”[18]

Aişe radıyallahu anha’nın azatlısı Ebu Yunus’tan:  o da Aişe radıyallahu anha’dan:

أَنَّ رَجُلا جَاءَ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَسْتَفْتِيهِ وَهِيَ تَسْمَعُ مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ

“Bir adam Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek bir şey sordu. Aişe radıyallahu anha da perde arkasından dinliyordu…”[19]

Umm Sulce’den:

دَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ، فَنَادَاهَا رَجُلٌ مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ، فَسَأَلَهَا عَنِ النَّبِيذِ، فَقَالَتْ: «نَهَى رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنِ الدُّبَّاءِ وَالْمُزَفَّتِ»

“Aişe radıyallahu anha’nın yanına girdim. Bir adam ona perde arkasından seslenerek nebiz hakkında sordu. O da dedi ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem duba (kabaktan yapılmış kap) ve muzeffetten (ziftlenmiş kaptan) yasakladı.”[20]

Halid b. El-Vaşime şöyle dedi:

دخلت على عائشة وعندها بعض إخوتها فعرفت صوتي وهي من وراء الحجاب فقالت أخالد قلت نعم

“Aişe radıyallahu anha’nın yanına girdim. Yanında bazı kız kardeşleri vardı. O perdenin arkasında iken beni sesimden tanıdı.

“Sen Halid misin?” dedi. Ben de

“Evet” dedim…”[21]

İmam Buhari, Ukbe b. El-Asam’ın babası; Abdullah Ebu’s-Sahbâ el-Bâhilî’nin hal tercemesinde şöyle demiştir:

ورأى سِتْرَ عائشة - رضي الله عنها - في المسجد الجامع، تُكَلِّم الناس من وراء السِّتر، وتُسأل من ورائه

“Aişe radıyallahu anha’yı Mescidu’l-Cami’de insanlara perde arkasından konuşurken ve perde arkasından sorarken görmüştür.”[22]

Yahya b. Ebi Kesir, Kinde kabilesinden birinden rivayet ediyor:

دَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ وَبَيْنِي وَبَيْنَهَا حِجَابٌ قَالَتْ: مِمَّنْ أَنْتَ؟ فَقُلْتُ: مِنْ كِنْدَةَ فَقَالَتْ: مِنْ أَيِّ الْأَجْنَادِ أَنْتَ؟ قُلْتُ: مِنْ أَهْلِ حِمْصٍ قَالَتْ: مِنْ أَهْلِ حِمْصٍ الَّذِينَ يُدْخِلُونَ نِسَاءَهُمُ الْحَمَّامَاتِ؟ فَقُلْتُ: إِي وَاللَّهِ إِنَّهُنَّ لَيَفْعَلْنَ ذَلِكَ فَقَالَتْ: إِنَّ الْمَرْأَةَ الْمُسْلِمَةَ إِذَا وَضَعَتْ ثِيَابَهَا فِي غَيْرِ بَيْتِ زَوْجِهَا فَقَدْ هَتَكَتْ سِتْرًا فِيمَا بَيْنَهَا وَبَيْنَ رَبِّهَا، فَإِنْ كُنَّ قَدِ اجْتَرَيْنَ عَلَى ذَلِكَ، فَلْيَعْتَمِدْ إِحْدَاهُنَّ إِلَى ثَوْبٍ عَرِيضٍ وَاسِعٍ يُوَارِي جَسَدَهَا كُلَّهُ لَا تَنْطَلِقُ أُخْرَى فَتَصِفَهَا لِحَبِيبٍ أَوْ بَغِيضٍ.

“Aişe radiyallahu anha’nın yanına girdim. Benimle onun arasında bir perde vardı. Dedi ki:

“Sen kimlerdensin?” Ben:

“Kinde kabilesindenim” dedim. Dedi ki:

“Sen hangi ordudansın?” Ben:

“Humus halkındanım” dedim. Dedi ki:

“Kadınlarının hamamlara girdiği Humus halkından mı?” Ben:

“Evet, vallahi onlar bunu yapıyorlar” dedim. Dedi ki:

“Muhakkak ki müslüman kadın, elbisesini kocasının evinden başka yerde çıkardığı zaman kendisiyle rabbi arasındaki örtüyü yırtmış olur. Eğer onlar mutlaka bunu yapacaklarsa onlardan biri geniş ve kalın bir örtü ile bütün bedenini örtsün. Başka birisi gidip de onu sevdiğine veya düşmanına anlatmasın.”[23]

Ebu Abdillah el-Cuşemî’den:

دَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ وَعِنْدَهَا حَفْصَةٌ- رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمَا- قَالَ: وَبَيْنِي وَبَيْنَهَا حِجَابٌ

“Aişe radiyallahu anha’nın yanına girdim. Onun yanında Hafsa radiyallahu anha da vardı. Benimle onun arasında bir perde vardı…”[24]

Ebu Hâtim şöyle dedi: “Said b. El-Museyyeb, Aişe radıyallahu anha’dan perde arkasından işitmiştir.”[25]

Umm Seleme Radiyallahu anha’nın Perde Arkasından Konuşması

Ebû Mûsâ radiyallahu anh'den:

عَنْ أَبِى مُوسَى - رضى الله عنه - قَالَ كُنْتُ عِنْدَ النَّبِىِّ - صلى الله عليه وسلم - وَهْوَ نَازِلٌ بِالْجِعْرَانَةِ بَيْنَ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ وَمَعَهُ بِلاَلٌ ، فَأَتَى النَّبِىَّ - صلى الله عليه وسلم - أَعْرَابِىٌّ فَقَالَ أَلاَ تُنْجِزُ لِى مَا وَعَدْتَنِى . فَقَالَ لَهُ « أَبْشِرْ » . فَقَالَ قَدْ أَكْثَرْتَ عَلَىَّ مِنْ أَبْشِرْ . فَأَقْبَلَ عَلَى أَبِى مُوسَى وَبِلاَلٍ كَهَيْئَةِ الْغَضْبَانِ فَقَالَ « رَدَّ الْبُشْرَى فَاقْبَلاَ أَنْتُمَا » . قَالاَ قَبِلْنَا . ثُمَّ دَعَا بِقَدَحٍ فِيهِ مَاءٌ فَغَسَلَ يَدَيْهِ وَوَجْهَهُ فِيهِ ، وَمَجَّ فِيهِ ، ثُمَّ قَالَ « اشْرَبَا مِنْهُ ، وَأَفْرِغَا عَلَى وُجُوهِكُمَا وَنُحُورِكُمَا ، وَأَبْشِرَا » . فَأَخَذَا الْقَدَحَ فَفَعَلاَ ، فَنَادَتْ أُمُّ سَلَمَةَ مِنْ وَرَاءِ السِّتْرِ أَنْ أَفْضِلاَ لأُمِّكُمَا . فَأَفْضَلاَ لَهَا مِنْهُ طَائِفَةً

"Biz Ci'râne'de Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte idik. Beraberinde Bilâl de vardı. Derken bir bedevi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip şöyle dedi:

“Ey Muhammed! Bana verdiğin sözü yeri­ne getirmeyecek misin?" Ona cevaben:

Müj­de!” dedi. Bedevî şu karşılığı verdi:

“Bana müjde sözünü çok söyledin.” Bunun üzerine bana ve Bilâl'e öfkeli bir şekilde dönerek şöy­le buyurdu:

Bu adam müjdeyi reddetti. Siz kabul edin.”

“Kabul ettik” dedik. Sonra bir tas su getirtti. İçinde elini ve yü­zünü yıkadı ve içine tükürdü. Sonra şöyle bu­yurdu:

Haydi içiniz! Yüzünüze ve göğsünüze boşaltınız! Sizlere müjdeler olsun!” Hemen ta­sı aldık, emrini yerine getirdik. Bunun üzerine Ümmü Seleme radıyallahu anha perde arka­sından seslenerek:

“Haydi, tasınızdan artırıp annenize de verin!” dedi. Ona da tastan biraz su verdik."[26]

Şehr b. Havşeb dedi ki:

دَخَلْتُ عَلَى أُمِّ سَلَمَةَ بِالْمَدِينَةِ، وَبَيْنِي وَبَيْنَهَا حِجَابٌ، فَسَمِعْتُهَا تَقُولُ: كَانَ أَكْثَرُ دُعَاءِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: «يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ، ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَى دِينِكَ» قَالَ: «مَا مِنْ آدَمِيٍّ إِلَّا وَقَلْبُهُ بَيْنَ إِصْبَعَيْنِ مِنْ أَصَابِعِ الرَّحْمَنِ، إِذَا شَاءَ أَزَاغَهُ، وَإِذَا شَاءَ هَدَاهُ»

“Medine’de Umm Seleme radiyallahu anha’nın yanına girdim. Benimle onun arasında bir perde vardı. Onun şöyle dediğini işittim:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in en çok yaptığı dua şu idi:

Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.” Şöyle buyurdu:

Hiçbir âdemoğlu yoktur ki onun kalbi Rahman’ın parmaklarından iki parmağı arasında olmasın. Dilerse onu saptırır, dilerse hidayet eder.”[27]

Dulâbî’nin rivayeti şu şekildedir: Şehr b. Havşeb dedi ki:

سَأَلْتُ أُمَّ سَلَمَةَ مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ مَا كَانَ أَكْثَرُ دُعَاءِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي يَوْمِكِ؟ قَالَتْ: كَانَ يَقُولُ: «يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَى دِينِكَ» . قَالَتْ: فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا أَكْثَرَ مَا تَدْعُو بِهَذَا الدُّعَاءِ فَقَالَ: «يَا أُمَّ سَلَمَةَ أَوَمَا عَلِمْتِ أَنَّ قَلْبَ الْعَبْدِ بَيْنَ أَصْبُعَيْنِ مِنْ أَصَابِعِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ يَرْفَعُ مِنْهُ مَا يَشَاءُ وَيُثْبِتُ مِنْهُ مَا يَشَاءُ؟»

Ümmü Seleme radıyallahu anha’ya perde arkasından: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in senin gününde en çok yaptığı dua hangisiydi?” diye sordum. Dedi ki:

“Şöyle derdi: “Ey kalpleri evirip çeviren! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.” Dedim ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Bu duayı ne kadar da çok yapıyorsun?” Şöyle buyurdu:

Ey Umm Seleme! Bilmez misin ki kulun kalbi Allah Azze ve Celle’nin parmaklarından iki parmağı arasındadır. Ondan dilediğini kaldırır, dilediğini sabit kılar.”[28]

Amr b. Kays’tan:

جاء رجل إلى أم سلمة رضي الله عنها يسألها فسمعها تقول من وراء الحجاب والله لأنزلت هذه الآية في أصحاب الأهواء ! ( الذين فرقوا دينهم وكانوا شيعا )

Umm Seleme radıyallahu anha’ya bir adam geldi ve soru sordu, o da dinledi. Perde arkasından cevap vererek şöyle dedi:

“Allah bu ayeti heva ashabı hakkında indirmiştir: “Sakın dinlerini parçalayan, fırka fırka olan ve her fırkası, kendi elindekiyle sevinen müşrikler gibi olmayın.” (Rum 32)”[29]

Zeyneb bt. Cahş Radiyallahu anha’nın Perde Arkasından İşaret Etmesi

Abdulmuttalib b. Rabîa b. el-Hâris radiyallahu anh'ın rivayet ettiği uzunca hadiste şöyle geçer:

حَتَّى أَرَدْنَا أَنْ نُكَلِّمَهُ، وَجَعَلَتْ زَيْنَبُ تُلْمِعُ إلَيْنَا مِنْ وَرَاءِ الْحِجَابِ أَنْ لا تُكَلِّمَاهُ

“…Zeynep bt. Cahş radiyallahu anha da perde ar­kasından (biz tekrar konuşmak istediğimizde susmamız için) işaret ediyordu…”[30]

Bu hadis, Zeyneb radıyallahu anha’nın perde arkasında olduğunu açıkça ifade etmektedir. Bu da asr-ı saadette kadınlarla erkeklerin bir arada durmadıklarına delildir.

Muhammed b. El-Munkedir şöyle demiştir:

دخلت على بعض نساء النبى - صلى الله عليه وسلم - وبينى وبينها حجاب

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımlarından birinin yanına girdim. Benimle onun arasında bir perde vardı…”[31]

Sahabe Hanımlarının Perde Arkasına Geçmeleri

Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste şöyle geçer:

فَقَالَ النِّسْوَةُ مِنْ وَرَاءِ السِّتْرِ: أَلَا تَسْمَعُونَ مَا يَقُولُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ فَقُلْتُ: إِنَّكُنَّ صَوَاحِبَاتُ يُوسُفَ

 Perde arkasındaki kadınlar: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ne söylediğini duymuyor musunuz?” dediler. Ben dedim ki:

“Sizler Yusuf’un kadınları gibisiniz…”[32]

Ebu Salih (Abdurrahman b. Kays) el-Hanefî dedi ki:

دَخَلْتُ عَلَى أُمِّ كُلْثُومٍ ابْنَةِ عَلِيٍّ وَبَيْنِي وَبَيْنَهَا حِجَابٌ، فَقَالَتِ: " اجْلِسْ حَتَّى أَفْرُغَ، فَإِنِّي أُمَشِّطُ رَأْسِي "، فَكَانَتْ تَأْمُرُنِي بِحَوَائِجَ لَهَا أَشْتَرِيهَا لَهَا، فَجَلَسْتُ، فَجَاءَ الْحَسَنُ وَالْحُسَيْنُ، فَرَفَعَا الْحِجَابَ، فَدَخَلَا عَلَيْهَا،

“Ali radiyallahu anh’ın kızı Umm Kulsum’un yanına girdim. Onunla benim aramda bir perde vardı. Dedi ki:

“Otur da bekle, saçımı taramamı bitireyim.” O bana ihtiyaçlarını emreder, ben de onun için satın alırdım. Oturup bekledim. Hasen ve Huseyn geldiler, perdeyi kaldırıp onun yanına girdiler…”[33]

Aişe radıyallahu anha şöyle anlatıyor:

تَزَوَّجَنِي رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا بِنْتُ سَبْعِ سِنِينَ، وَبَنَى بِي وَأَنَا بِنْتُ تِسْعٍ، وَكُنْتُ أَلْعَبُ بِالبَنَاتِ، وَكُنَّ جَوَارِي يَأْتِينَنِي، فَإِذَا رَأَيْنَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَنْقَمِعْنَ مِنْهُ، فَكَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُسَرِّبُهُنَّ إِلَيَّ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ben yedi yaşında iken benimle evlendi (nişanlandı). Ben dokuz yaşında iken yanıma geldi. Ben kızlarla oyun oynuyordum. Benim birlikte oynadığım arkadaşlarım vardı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i görünce kalkarlar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de onları tekrar bana yönlendirirdi.”

Diğer rivayette şu şekilde geçer: “Yanımda küçük kızlar vardı. O geldiğinde kızlar çıkar, o çıktığında kızlar girerdi.”[34]

Ey örtünmeyenler ve haremlik selamlık uygulamasından kaçınanlar! Şu soruya nasıl cevap verirsiniz?: 

Neden Aişe radıyallahu anha’nın arkadaşları iffetli ve şerefli Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den saklanıyor ve örtünüyorlardı?

Eğer ondan utanıyorlardı derseniz, o halde siz neden utanmıyorsunuz?

Eğer örtünme emrinden dolayı derseniz, o halde neden siz de bu emri akletmiyorsunuz?

Şüphesiz bu rivayet gösteriyor ki, asrı saaddette küçük çocuklar dahi tesettür ve haremlik selamlık uygulaması öğretilerek yetiştiriliyorlardı.

Abbas b. Abdilmuttalib radıyallahu anh’den:

دَخَلْتُ عَلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعِنْدَهُ نِسَاؤُهُ، فَاسْتَتَرْنَ مِنِّي إِلا مَيْمُونَةَ

“Hastalığı sırasında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim. Bu sırada Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında hanımları vardı. Yeğenim Meymune hariç diğer hanımları perde arkasına geçtiler…”[35]

Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh’ın zevcesi Zeyneb radıyallâhu anhâ şöyle demiştir:

كَانَتْ عَجُوزٌ تَدْخُلُ عَلَيْنَا تَرْقِي مِنَ الْحُمْرَةِ، وَكَانَ لَنَا سَرِيرٌ طَوِيلُ الْقَوَائِمِ، وَكَانَ عَبْدُ اللَّهِ إِذَا دَخَلَ تَنَحْنَحَ وَصَوَّتَ، فَدَخَلَ يَوْمًا فَلَمَّا سَمِعَتْ صَوْتَهُ احْتَجَبَتْ مِنْهُ، فَجَاءَ فَجَلَسَ إِلَى جَانِبِي فَمَسَّنِي فَوَجَدَ مَسَّ خَيْطٍ فَقَالَ مَا هَذَا؟ فَقُلْتُ: رُقًى لِي فِيهِ مِنَ الْحُمْرَةِ فَجَذَبَهُ وَقَطَعَهُ فَرَمَى بِهِ وَقَالَ: لَقَدْ أَصْبَحَ آلُ عَبْدِ اللَّهِ أَغْنِيَاءَ عَنِ الشِّرْكِ، سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: «إِنَّ الرُّقَى، وَالتَّمَائِمَ، وَالتِّوَلَةَ شِرْكٌ»

Yaşlı bir kadın yanımıza girip humre (denilen bir nevi veba) hastalığına okurdu. Ayakları uzun bir divanımız vardı. (Eşim) Abdullah eve gireceği zaman (geldiğini sezdirmek için) öksürüp sesle­nirdi. Günün birinde Abdullah eve girdi. Okuyucu yaşlı kadın onun sesini duyunca hemen perde arkasına geçerek saklandı. Abdullah gelip yanıma oturdu ve bana dokununca ipliği hissetti:

“Bu da nedir?” dedi. Ben:

“Benim için ona kızıldan dolayı rukye yapıldı” dedim. Derhal ipi çekip kopardı ve attı. Sonra dedi ki:

“Abdullah’ın ailesi şirke muhtaç olmadan sabahladı! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

Muhakkak ki (içeriği belirsiz) rukyeler, temimeler (asılan muskalar) ve tivele (muhabbet muskası) şirktir.”[36]

Sa’d b. Ebi Vakkas radiyallahu anh’den: “Ömer radiyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girmek için izin istedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında, kendisiyle konuşan Kureyş’ten kadınlar vardı. Konuşmayı çoğaltmışlar ve sesleri yükselmişti. Ömer radiyallahu anh girmek için izin isteyince kadınlar hemen kalkıp perde arkasına geçtiler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ömer radiyallahu anh’ın girmesine izin verdi ve güldü. Ömer radiyallahu anh:

“Allah seni güldürsün ey Allah’ın rasulü!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

عَجِبْتُ مِنْ هَؤُلاَءِ اللاَّتِى كُنَّ عِنْدِى، فَلَمَّا سَمِعْنَ صَوْتَكَ ابْتَدَرْنَ الْحِجَابَ. قَالَ عُمَرُ: «فَأَنْتَ يَا رَسُولَ اللهِ كُنْتَ أَحَقَّ أَنْ يَهَبْنَ». ثُمَّ قَالَ: «أَىْ عَدُوَّاتِ أَنْفُسِهِنَّ، أَتَهَبْنَنِى وَلاَ تَهَبْنَ رَسُولَ اللهِ - صلى الله عليه وآله وسلم -؟»، قُلْنَ: «نَعَمْ، أَنْتَ أَفَظُّ وَأَغْلَظُ مِنْ رَسُولِ اللهِ - صلى الله عليه وآله وسلم -». قَالَ رَسُولُ اللهِ - صلى الله عليه وآله وسلم -: «وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ مَا لَقِيَكَ الشَّيْطَانُ قَطُّ سَالِكًا فَجًّا إِلاَّ سَلَكَ فَجًّا غَيْرَ فَجِّكَ».

Yanımda olan şu kadınların haline şaşırdım. Senin sesini işitince hemen perde arkasına kaçtılar.” Ömer radiyallahu anh dedi ki:

“Sen Allah’ın rasulüsün ve onların korkmalarına benden daha layıksın.” Sonra kadınlara hitaben dedi ki:

“Ey nefislerinin düşmanları! Benden sakınıyorsunuz da Allah’ın rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’den sakınmıyor musunuz?” Onlar da dediler ki:

“Evet, çünkü sen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sert ve katısın.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Nefsim elinde olana yemin ederim ki şeytan seninle bir sokakta karşılaşsa mutlaka senin sokağından başka bir sokağa sapar.”[37]

Ömer radiyallahu anh girmek için izin istemiş, girdiği zaman da kadınlarla beraber oturmamış, bilakis onlara Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda, perde arkasından seslenmiştir. Kadınlar, Ömer radiyallahu anh’ın izin istediği sırada sesini işitince hemen perde arkasına geçmişlerdir. Bu da yabancı erkeğe karşı perde arkasına geçmenin vacip olduğuna, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında sahabe hanımları arasında uygulamanın bu şekilde süregeldiğine delalet etmektedir. Bahsi geçen kadınların, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber konuşmalarına gelince, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, şeytanının kendisine teslim olduğunu bildirdiğinden, bu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e has bir durumdur. Allah en iyi bilendir.

Salih Selefin Kadınlarının Perde Arkasına Geçmeleri

El-Kuraşi (İbn Ebi’d-Dunya), Yusuf b. Musa’dan, o da Hukkam b. Selem’den rivayet ediyor:

“Sufyan es-Sevrî’nin yanında idim. Bir kadın geldi ve: “Sana bir şey sormak istiyorum” dedi. Sufyan ona:

Kapının arkasına geç ve benimle oradan konuş” dedi.[38]

Rafii diyor ki: “Babam şöyle dedi: Fakih el-Hicazî sılayı rahim yapar, her Cuma akrabalarına uğrayıp ziyaret ederdi. Mahremi olan kadınların yanına girer, mahremi olmayanlara da kapı arkasından selam verirdi.[39]

Abdullah Ebu Abdirrahman’dan: Babamı şöyle derken işittim: “Hadis ashabından bir topluluk geldi ve Ebu’l-Eşheb’den izin istediler. Onlara izin verince:

“Bize hadis rivayet et” dediler. O da:

“Sorun” dedi. Onlar:

“Yanımızda sana soracak bir şey yoktur” dediler. Perdenin arkasından kızı dedi ki:

“Ona Arfece b. Es’ad’ın Kilab gününde burnunun yaralanması hakkındaki hadisi sorun”[40]

El-Fakih (Ebu’l-Leys Semerkandî) rahimehullah şöyle demiştir:

“Kadının kocası üzerinde beş hakkı vardır. Birincisi; evine bir misafir geldiği zaman, kadın hizmeti perde arkasından yapmalıdır. Erkek, kadını perdenin bu yanına çağırmamalıdır. Çünkü kadın avrettir. Onun yabancılara gözükmesi haramdır ve mürüvveti terk etmektir…”[41]

Hafız Zehebî şöyle demiştir: “Kendilerini hiç görmediğimiz kadınlardan hadis dinledik. Aynı şekilde pekçok tabiîn Aişe radiyallahu anha’yı görmedikleri halde ondan hadis dinlemişlerdir.”[42]

Şeyh Mukbil b. Hadi’nin Fetvası

Soru 45: Kendilerinden erkeklerin de hadis rivayet ettikleri kadın muhaddisler mevcuttur. Bu konuda görüşünüz nedir?

Cevap: Evet, müminlerin annesi Aişe ve Umm Seleme radıyallahu anhuma böyledirler. Yine onlardan sonra tabiinden Hafsa bt. Sirin, Amre bt. Abdirrahman da böyledirler. Bunlardan sonra da âlimler kadınlardan hadis dinlemeye devam etmişlerdir. Bütün bunlar perde arkasından olduğuna yorumlanır. Zira onlar Allah Azze ve Celle’den takva üzere idiler.

Nitekim Aişe radıyallahu anha hadisinde, O’nun perde arkasından konuştuğu gelmiştir. (Urve b. Ez-Zubeyr dedi ki):

كَانَ أَبُو هُرَيْرَةَ يُحَدِّثُ، وَيَقُولُ: اسْمَعِي يَا رَبَّةَ الْحُجْرَةِ اسْمَعِي يَا رَبَّةَ الْحُجْرَةِ وَعَائِشَةُ تُصَلِّي، فَلَمَّا قَضَتْ صَلَاتَهَا، قَالَتْ لِعُرْوَةَ: أَلَا تَسْمَعُ إِلَى هَذَا وَمَقَالَتِهِ آنِفًا؟ إِنَّمَا «كَانَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُحَدِّثُ حَدِيثًا، لَوْ عَدَّهُ الْعَادُّ لَأَحْصَاهُ»

“Ebu Hureyre radiyallahu anh hadis rivayet eder ve şöyle derdi:

“Beni dinle ey hücre sahibi! Beni dinle ey hücre sahibi!” Aişe radiyallahu anha o sırada namaz kılıyordu. Namazını bitirince Urve’ye dedi ki:

“Şunun az önce ne dediğini duydun mu? Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis söylediği zaman kelimelerini saymak isteyen sayabilirdi.”[43]

Hadis rivayeti perde arkasından olmuştur. Allah yardımcımız olsun. Eğer erkekler takva hususunda onlar gibi olurlar ve muhaddise kadın da takvada Aişe radıyallahu anha gibi olursa inşaallah bunda sakınca yoktur.”[44]



[1] Bedru’l-Munir 9/675, İbn Hacer, Telhisu’l-Habir (4/495).

[2] İbn Sa’d, Tabakat (8/177)

[3] Fethu’l-Bari (9/286)

[4] Sahih. Buhârî (6073) Edebu’l-Mufred (397) İbn Hibbân (12/478) Abdurrazzak (8/443) Taberî (20/22)

[5] Sahih. Buhari (5246) Muslim (1321) Darimi (1935) Ahmed (6/190) Tahavî Muşkilu’l-Asar (5514-5515) Şerhu Meani’l-Asar’da (4179), İbn Abdilberr et-Temhid (17/227)

[6] Sahih. Buhari (4827)

[7] Sahih. İbn Sa’d, Tabakat, (6/289) Fesevî, Marife (3/92)

[8] Hasen. İbn Sa’d, Tabakat (8/211) İbn Asakir (29/297)

[9] İbn Sa’d Tabakat (8/178)

[10] Sahih. Nesâî (100) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (105) Elbani, Sahihu Suneni’n-Nesai (97)

[11] Sahih ligayrihî. Ahmed (6/252)

[12] Sahih ligayrihî. Ebu’ş-Şeyh Tabakat (3/413 no:576) Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan (1/262)

[13] Sahih. Beyhaki Sunen (10/49)

[14] Sahih ligayrihi. Kıvamu’s-Sunne el-Esbehani et-Tergib (666) Ebu Musa el-Medini Nuzhetu’l-Huffaz (s.103) İbn Ebi’d-Dunya el-İhvan (105) İbn Hibban ve başkaları şahidini rivayet etmişlerdir.

[15] Sahih. Ebu Ubeyd el-Emval (1576) Harb b. İsmail el-Kirmani, Mesailu Ahmed b. Hanbel (392)

[16] Hasen ligayrihi. Min Hadisi’l-Kadi Ebu Bekr el-Ezdî el-Mavsili (el yazma no:75) İsnadında Yakub b. Ata b. Ebi Rabah’ta zayıflık vardır. Hadisin şahitleri vardır.

[17] Zayıf. Taberî Tehzibu’l-Asar (610, 2513) isnadında Mucalid b. Said ve Sehl b. Amir el-Becelî zayıftırlar.

[18] Hasen. Nesai Sünenu’l-Kubra (5/140) Hâkim (3/167)

[19] Sahih. Muslim (1110) Nesai Sünenu’l-Kübra (6/462) Ebu Nuaym Musnedu’l-Mustahrac (3/187) İbn Hibban (8/268) Beyhaki (4/214) Sahih Müslim’in rivayetinde: “Kapı arkasından dinliyordu” şeklindedir.

[20] Hasen. Taberani Evsat (5/85)

[21] Zayıf. İbn Asakir (19/445) isnadında meçhul raviler vardır.

[22] Buhari, Tarihu’l-Kebir (5/121 no: 359)

[23] Abdurrazzak Musannef (1/293) İbnu’l-A’rabî Mu’cem(1451)

[24] Hasen. Ahmed b. Menî’den naklen: Busayri İthaf (6609)

[25] el-A’lâî, Camiu’t-Tahsil (s.184)

[26] Sahih. Buhârî (4328) ve Müslim (2497).

[27] Hasen. Taberânî Evsat (3/33) Taberânî ed-Dua (1257)

[28] Hasen. Dulabî, el-Kuna ve’l-Esma (1642)

[29] Çok zayıf. İbn Şebbe, Tarihu’l-Medine (2393) isnadında Amr b. Kays el-Mekki metruktür.

[30] Sahih. Muslim (1072)

[31] Ziyau’l-Makdisi’den naklen: Kenzu’l-Ummal (27135)

[32] Zayıf. Taberani, Evsat (5/287) el-Elbani ed-Daife (4971) İsnadında Musa b. Cafer b. İbrahim el-Caferi hakkında Ukayli: “Rivayetinde şüphe vardır” demiştir.

[33] Sahih. Tahavî Şerhu Muşkili’l-Asar (4341)

[34] Sahih. Buhari (3896), Nesai, (3255), Ebu Davud (2121)

[35] Sahih. Ahmed (1/209) Ebu Ya’la (12/62) Fesevi Marife (1/239)

[36] Sahih. İbn Mâce (3530) Ebu Davud (3883)

[37] Sahih. Buhârî (3294, 3683) Muslim (2396)

[38] Hasen maktû. İbnu’l-Cevzî, Zemmu’l-Heva (s.166)

[39] et-Tedvin (1/295)

[40] Hasen. Ahmed (5/23) İbn Ebi Şeybe (8/449) Şuayb el-Arnaut isnadı hasen demiştir.

[41] Tenbihu’l-Gafilin (s.265)

[42] Siyeru A’lami’n-Nubela (7/38)

[43] Sahih. Buhârî (3568) Muslim (2493)

[44] Şeyh Mukbil b. Hadi, Fetava’n-Nisa (s.75)

İlkokullarda Kadın-Erkek Karışıklığının Hükmü

  Soru: “ Yedi yaşından küçük erkek ve kız çocukların aynı sınıfta din ve Kur’an dersi görmeleri caiz midir? ” Şeyh Ahmed b. Yahya en-Nec...