Aişe radıyallahu anha’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
عَشْرٌ مِنَ الْفِطْرَةِ: قَصُّ الشَّارِبِ،
وَإِعْفَاءُ اللِّحْيَةِ، وَالسِّوَاكُ، وَاسْتِنْشَاقُ الْمَاءِ، وَقَصُّ الْأَظْفَارِ،
وَغَسْلُ الْبَرَاجِمِ، وَنَتْفُ الْإِبِطِ، وَحَلْقُ الْعَانَةِ، وَانْتِقَاصُ الْمَاءِ
"
قَالَ زَكَرِيَّا: قَالَ مُصْعَبٌ: وَنَسِيتُ
الْعَاشِرَةَ إِلَّا أَنْ تَكُونَ الْمَضْمَضَةَ
“On şey
fıtrat'tandır. Bıyığı kırkmak, sakalı kendi haline bırakıp çoğaltmak, misvak
kullanmak, burna su çekmek, tırnakları kesmek, parmaklardaki boğumları
yıkamak, koltuk altı kıllarını yolmak, kasığı traş etmek, apış arasına su
serpmek.” Râvî Zekeriyya diyor ki: “Mus'âb dedi ki:
“Onuncuyu
unuttum, ağzı su ile çalkalamak olabilir.”[1]
Fıtrat Hasletleri: Bunlar Allah Teâlâ’nın kullarını üzerinde yarattığı,
işlenmesini, onlara meyletmeyi, güzel görmeyi, bunların zıtlarından nefret
etmeyi tabiatlerine yerleştirdiği ilk şekildir. Öyle ki şayet insan bu
hasletleri terk ederse şekli âdemoğullarının şekli üzere kalamaz. Peki ya
fıtrat dini olan İslâm ehli olarak nasıl kalabilir?
Düzgün fıtrat sahibi kendisini
kuşatan çevrenin etkisiyle bozulmaz, fıtratını bedenine çirkin gelen ve onun
ziynetinden olmayan şeylerden korumaya devam eder. Şayet hakkında dinden bir
emir ya da tavsiye gelmese dahi, yaratılış gereği olarak bu fıtrî hasletleri
sever. Peki ya peygamberlerin getirdiği şeriatlerde gelenler hakkında nasıl
olur?
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
{لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ}
“Allah’ın yaratışında hiçbir
değişme yoktur.” (Rum 30)
Bu ayetin tefsirinde şöyle
denilmiştir: “Bu, talep anlamında haberdir. Yani Allah’ın yarattığını ve sizi
üzerinde yarattığı şekil olan; Allah’ın bilinmesi ve birlenmesi ile bunlara
bağlı olan fıtrat özelliklerini değiştirmeyin demektir.
Allah Teâlâ, İblis’in şöyle
dediğini haber vermektedir:
{وَلَآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللَّهِ}
“Onlara emredeceğim de
Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” (Nisa 119)
Bu ayet, Allah Azze ve Celle’nin
yarattığının, meşru bir izin olmaksızın değiştirilemeyeceği hakkında
açık bir nastır. Bu, şeytanın emrine itaat ve Rahman Azze ve Celle’ye isyandır.
Her değiştirme Allah’ın
yarattığını değiştirme sayılmaz. Zira değiştirmesi hakkında din koyucunun izni
olanlar farz veya müstehap da olabilir. Mesela ihramdan çıkarken başın traş
edilmesi, koltuk altı ve etek kıllarının giderilmesi, sünnet olmak, tırnakları
kesmek vs. böyledir. Kendisiyle Allah’a ibadet ettiğimiz değiştirmeler kınanan
değiştirme değildir.
Belki de Allah Teâlâ’nın: “O
size şekil vermiştir ve şeklinizi de güzel yapmıştır.” (Tegabun 3) ayeti,
şeklin güzelleştirilmesi ve temizlenmesinin emredildiğine bir işarettir. Sanki
şöyle buyurmaktadır: Allah sizleri en güzel surette ve en mükemmel şekilde
yaratmıştır. Onu daha çirkin ve daha kötü olanıyla değiştirmeyin. Veya
güzelliğini devam ettiren şeyi koruyun, şeytanın Allah’ın yarattığını
değiştirmeye dair size emrine itaat etmeyin.
İmam
İbn Hazm rahimehullah Meratibu’l-İcma’da şöyle demiştir: “Sakalının tamamının
kesilmesinin caiz olmayan bir müsle olduğu hususunda ittifak edilmiştir.”
Şeyhulislam
İbn Teymiyye de şöyle der: “Sahih hadislerden dolayı sakalın traş edilmesi
haramdır. Bunu kimse mubah görmemiştir.”
İbn Ömer
radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
خَالِفُوا الْمُشْرِكِينَ أَحْفُوا الشَّوَارِبَ،
وَأَوْفُوا اللِّحَى
“Müşriklere
muhalefet edin, bıyıkları kısaltın, sakalları serbest bırakın.”[2]
Ebu Hureyre
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
جُزُّوا الشَّوَارِبَ، وَأَرْخُوا اللِّحَى
خَالِفُوا الْمَجُوسَ
“Bıyıkları
kesin, sakalları salın, Mecusilere muhalefet edin.”[3]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ فِطْرَةَ الْإِسْلَامِ الْغُسْلُ
يَوْمَ الْجُمُعَةِ وَالِاسْتِنَانُ وَأَخْذُ الشَّارِبِ وَإِعْفَاءُ اللِّحْيَةِ؛
فَإِنَّ الْمَجُوسَ تُعْفِي شَوَارِبَهَا، وَتُحْفِي لِحَاهَا، فَخَالِفُوهُمْ، فَخُذُوا
شَوَارِبَكُمْ وَأَعْفُوا لِحَاكُمْ
“Şüphesiz
Cuma günü gusletmek, misvaklanmak, bıyıkları almak ve sakalı serbest bırakmak
İslâm fıtratıdır. Muhakkak ki mecusîler bıyıklarını serbest bırakır ve
sakallarını kısaltırlar. Onlara muhalefet edin; bıyıklarınızı kesin ve
sakallarınızı serbest bırakın.”[4]
Ebu Hureyre
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ أَهْلَ الشِّرْكِ يُعِفُّونَ شَوَارِبَهُمْ
، وَيُحِفُّونَ لِحَاهُمْ ، فَخَالِفُوهُمْ ، فَأَعِفُّوا اللِّحَى ، وَأَحِفُّوا الشَّوَارِبَ
“Şüphesiz
şirk ehli bıyıklarını uzatır, sakallarını kısaltırlar. Siz onlara muhalefet
edin, sakalları bırakın, bıyıkları kısaltın.”[5]
Ebu Hureyre
radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
كَانَتِ الْمَجُوسُ تُعْفِي شَوَارِبَهَا
وَتُحْفِي لِحَاهَا، فَخَالِفُوهُمْ فَجُزُّوا شَوَارِبَكُمْ وَأَعْفُوا لِحَاكُمْ
“Mecusiler bıyıklarını serbest
bırakır, sakallarını kısaltırlardı. Siz onlara muhalefet edin: bıyıklarınızı
kesin ve sakallarınızı serbest bırakın.”[6]
Kisrâ, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’e iki elçi göndermişti. Onlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına
girdiklerinde sakalları traşlı ve bıyıkları uzamış idi. Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem onlara bakmaktan tiksindi ve şöyle buyurdu:
“Size yazıklar olsun! Size
bunu kim emretti?” Onlar:
“Bize bunu rabbimiz emretti”
dediler. Bu sözleriyle Kisra’yı kastediyorlardı. Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:
ولكن ربي أمرني بإعفاء لحيتي، وقص شاربي
“Lakin benim rabbim de sakalımı
serbest bırakmamı ve bıyığımı kesmemi emretti.”[7]
Ebû Şâme rahimehullah şöyle
demiştir: “Sakallarını traş eden bir topluluk ortaya çıktı. Bu, Mecusiler’den
nakledilenlerden daha beterdir. Zira onlar sakallarını kısaltırlardı.”
Ebu Umame radıyallahu anh’den:
قُلْنَا: يَا رَسُولَ اللهِ إِنَّ أَهْلَ الْكِتَابِ يَقُصُّونَ عَثَانِينَهُمْ
وَيُوَفِّرُونَ سِبَالَهُمْ. قَالَ: فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
"قُصُّوا سِبَالَكُمْ وَوَفِّرُوا عَثَانِينَكُمْ وَخَالِفُوا أَهْلَ الْكِتَابِ
“Dedik ki: “Ey Allah'ın Rasulu! Kitap ehli
sakallarını kısaltır, bıyıklarını gür yaparlar” Buyurdu ki:
“Siz de bıyıklarınızı kesin, sakallarınızı
bolca bırakın. Böylece Ehl-i Kitaba muhalefet edin.”[8]
Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem’in zamanında mevcut olan müşrikler sakallı idiler.[9]
Zira araplar ne cahiliyyede ne de İslam’da sakal ziynetini terk etmemişlerdir.
İslam da onların bu durumunu ikrar etmiştir. Belki de bunu İbrahim
aleyhisselam’ın dininden miras almışlardır. Batılılar ise Rus kralı Petro’nun
krallığı on yedinci yüzyılın başlarında Avrupa’ya yayılıncaya kadar sakallarını
bırakırlardı. Bundan sonra kimisi bu kötü âdeti Müslümanlara bulaştırdı. Onlar
o zamanda sakallarını uzatmalarına rağmen müşriklere muhalefetin şekli;
bıyıkların kısaltılması ve dudakları aşan bıyıkların kesilmesi idi. Yahut onlar
sakalı kısalttıklarında sakalı bolca salıvermek idi. Burada muhalefet fiilin vasfındadır. Ama
onlar sakallarını kestiklerinde bizler sakalı serbest bırakmakla fiilin aslında
onlara muhalefet etmekteyiz.
Bu illetin bugünkü müşriklerde
devam etmesi ve onların sakal bırakmaları durumu değiştirmez. Bunun sebepleri
şu şekildedir:
1- Sakalı kesmek müşriklerin çoğunluğunun
âdetidir. Hatta bu bid’at bize ancak onların yolundan bulaşmıştır.
2- Onların sakal bırakanlarına
gelince, bu erkeklik ve saygınlık için veya peygamberlerine tabi
olmalarındandır. Nitekim bu cüz’i meselelerde fıtratını koruyarak kendi
dinleriyle beraber bizim dinimize de uyum göstermiş olabilir. Bununla beraber
biz bıyıkları keserek onlara muhalefet ederiz ve dudakları aşan bıyıkları
alırız.
Yahudiler gibi bazı kâfirler
bugün sakal bıraksalar da, diğerleri sakalı kesmektedirler. Bizim
emrolunduğumuz şey ise sakal bırakanlara değil, sakallarını kesenlere ve
kısaltanlara muhalefet etmemizdir. Şayet mutlak olarak kâfirlerin yaptıkları
her şeye muhalefet etmemiz gerekseydi, elbette sünnet olmayı da terk etmemiz
gerekirdi. Zira Yahudiler sünnet olmaktadırlar.
3-
Yine müşriklere muhalefet illetinin devam etmesi, bugün Müslümanların çoğunun
sakallarını kesiyor olması ile değişmez. Zira Kur’ân ve sünnet onların aleyhine
hüccettir. Nitekim Kur’an ve sünnet; Allah’ın yarattığını değiştirmenin ve
kadınlara benzemenin haram oluşuna delalet etmektedir. Sünnet sakalların
serbest bırakılmasının zamanın değişmesiyle ve bazılarının sapmasıyla
değişmeyecek olan fıtrat hasletlerinden olduğuna delalet etmektedir. Allah’ın
bizim için din kıldığı şeyi ve bizi yaratmış olduğu fıtratı, sırf bize dinde
muhalif olanların karıştırması veya kendisini bu dine nispet edenlerin ihmalkârlığı
sebebiyle terk etmemiz doğru olamaz.
Hac ve Umre Yapanın Sakalından Alması
Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
ثُمَّ لْيَقْضُوا تَفَثَهُمْ
“Pis olan
yerleri temizlesinler” (Hac 29)
İbn Abbas,
Mucahid[10], İbn Curayc[11], Muhammed b. Ka’b el-Kurazî[12] gibi tefsir alimleri bu ayette
geçen “tefes” kelimesine sakaldan almanın da dahil olduğunu söylemişler,
müfessirlerden buna muhalif bir görüş nakledilmemiştir.
İbn Abbas
radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “et-Tefes: şeytan taşlama, kurban kesmek,
saçları traş olmak ve kısaltmak, bıyık, tırnak ve sakaldan almaktır.”[13]
İbn Ömer
radıyallahu anhuma hac veya umre yaptığında (saçlarını traş ettiği zaman)
sakalını avuçlar, (etrafından) fazlasının bir kısmını (ve bıyıklarından)
alırdı.”[14]
Diğer
rivayette: “Hac veya umre yaptığı zaman sakalını tutar ve etrafının
düzeltilmesini emrederdi.”[15]
Bir rivayette
de: “Tavaf etmeden önce bıyıklarından, tırnaklarından ve sakalının ucundan
alırdı”[16] şeklindedir.
Cabir b.
Abdillah radıyallahu anh şöyle demiştir: “Bizler hac veya umre dışında
sakallarımızı serbest bırakırdık.”[17]
Zeyd b. Erkam
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki
مَنْ لَمْ يَأْخُذْ شَارِبَهُ فَلَيْسَ
مِنَّا
“Bıyığını
almayan bizden değildir.”[18]
Diğer lafzında:
مَنْ لَمْ يَأْخُذْ مِنْ شَارِبِهِ، فَلَيْسَ
مِنَّا
“Bıyığından
almayan bizden değildir” şeklindedir.[19]
[1]
Hasen. Muslim (261); Ahmed (6/137); Nesai (5040);
Tirmizi (2757); Ebu Davud (53); İbn Mace (293).
[2]
Sahih. Buhari (5553) Muslim (259)
[3]
Sahih. Muslim (260) Ahmed (2/366) Beyhaki (1/150) İbn
Hibban (4/24)
* İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan aynısı: Ebu
Avane (1/162 no:468)
* Enes radiyallahu anh’den: Bezzar (13/90)
[4]
Hasen. İbn Hibban (4/23) Mehâmilî, Emali (402)
Tarsusi, Musnedu Ebi Hureyre (59)
[5]
Sahih ligayrihi. Bezzar (14/390) Keşfu’l-Estar
(2970-2971) İbn Hacer, Muhtasaru Zevaidi’l-Bezzar (1222) İbn Hacer: “Hasen”
demiştir.
[6]
Hasen. Buhari, Tarihu’l-Kebir (1/140)
[7]
Hasen. İbn Sa‘d (1/449) Sa‘îd b. Mansûr, Musannef (172) İbn Ebi Şeybe (5/226) Ebû Nu‘aym, Delâ’il (1/349) Muhammed b. İshak b. Yahya, el-Emali Fi’l-Kıraat (304) Târîhu’t-Taberî (2/654) İbn
Bişran el-Emalî (128) Şeyh Elbânî de hadisin hasen olduğunu açıklamıştır. Bkz. Difa‘un Ani’l-Hadisi’n-Nebevî (s.51) Tahrîcu
Fikhi’s-Sîre, (s.359).
[8]
Sahih. Ahmed (5/264) Taberani (8/236) Beyhaki Şuab
(5/214)
[9]
Bkz.: Sahihu Muslim (1800)
[10]
Sahih maktu. Taberi (17/150)
Tefsiru’l-Mucahid (s.423)
[11]
Sahih maktu. Taberi (17/150)
[12]
Hasen maktû. Taberi (17/149) İbn
Abdilberr et-Temhid (3/38-Fethu’l-Berr)
[13]
Sahih mevkuf. İbn Ebi Şeybe (4/85)
Taberi (14/149) Mehamilî, Emali (135)
[14]
Sahih mevkuf. Buhari (5892) Muslim
(259) parantez içindeki ziyade: Muvatta (1397) İbn Abdilberr et-Temhid
(3/138-Fethul-Berr)
[15]
Sahih mevkuf. Beyhaki Şuab (6435)
[16]
Sahih mevkuf. Tahavî Şerhu
Meani’l-Asar (2/231)
[17]
Sahih. Ebu Davud (4201) Ebu’z-Zubeyr,
Cabir’den işittiğini tasrih etmiştir: Ramehurmuzi Muhaddisu’l-Fasl (494) Ayrıca
Katade – Cabir radıyallahu anh yoluyla: İbn Ebi Şeybe (5/225) rivayet etmiştir.
Katade, Cabir radıyallahu anh’den işitmiştir. Esram’ın rivayetinde İmam Ahmed
bu hususu belirtmiştir.
[18]
Sahih. İbn Hibban (12/190) Ahmed (4/336, 368) Nesai
(13, 5047) Abd b. Humeyd (264) Taberani (5/185) Taberani Evsat (1/167, 8/36)
Beyhaki Şuab (5/222) Hatib Tarih (11/324) Deylemi (5953)
* İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Darekutni İlel
(12/441)
[19]
Sahih. Ahmed (4/366) Tirmizi (2761) Bezzar (10/237)
Taberani (5/185)