Ebu Humeyd radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
إِذَا خَطَبَ
أَحَدُكُمُ امْرَأَةً فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَنْ يَنْظُرَ إِلَيْهَا إِذَا كَانَ
إِنَّمَا يَنْظُرُ إِلَيْهَا لِخِطْبَتِهِ، وَإِنْ كَانَتْ لَا تَعْلَمُ
“Biriniz bir kadına talip olduğu zaman ona bakmasında
sakınca yoktur. Eğer ancak ona talip olmak için bakacaksa, onun haberi olmadan
da olsa bakabilir.”[1]
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in yanındaydım. Bir adam ona geldi ve Ensar’dan bir kadınla evleneceğini
söyledi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:
أَنَظَرْتَ إِلَيْهَا
قَالَ لَا قَالَ فَاذْهَبْ فَانْظُرْ إِلَيْهَا فَإِنَّ فِي أَعْيُنِ الْأَنْصَارِ
شَيْئًا
“Ona baktın mı?”
“Hayır” dedi. Buyurdu ki:
“Git ona bak. Zira Ensar’ın gözlerinde bir şey vardır.”[2]
Nikâhlanacak kadına bakmaya dair diğer bazı rivayetler daha
vardır ki, bunlardaki illetler sıhhat hükmü vermeyi engellemektedir:
1- Cabir b. Abdillah
radiyallahu anh rivayeti
Cabir b. Abdillah el-Ensarî radiyallahu anh‘den: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
إِذَا خَطَبَ
أَحَدُكُمُ الْمَرْأَةَ فَإِنِ اسْتَطَاعَ أَنْ يَنْظُرَ إِلَى مَا يَدْعُوهُ
إِلَى نِكَاحِهَا فَلْيَفْعَلْ ، قَالَ : فَخَطَبْتُ جَارِيَةً فَكُنْتُ
أَتَخَبَّأُ لَهَا حَتَّى رَأَيْتُ مِنْهَا مَا دَعَانِي إِلَى نِكَاحِهَا وَتَزَوُّجِهَا
فَتَزَوَّجْتُهَا
“Biriniz bir kadına talip olduğu zaman onun nikâhı
arzulatan yerini görmeye gücü yeterse bunu yapsın.” Bunun üzerine bir
cariyeye talip oldum. Onu, nikâhını arzulamama sebep olacak şekilde görünceye
kadar gizlendim ve onunla evlendim.”[3]
2- Mugira b. Şube Radiyallahu
anh’ın Bir Kadına Talip Olması Kıssası
Mugira b. Şu’be radiyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e geldim ve ona evlenmek istediğim bir kadından bahsettim.
Bana;
اذْهَبْ فَانْظُرْ
إِلَيْهَا، فَإِنَّهُ أَجْدَرُ أَنْ يُؤْدَمَ بَيْنَكُمَا
“Git ona bak. Bu, onunla
muhabbet ve ünsiyetinizin devamı için daha uygundur" dedi. Ben de
Ensardan bir kadının yanına geldim, onu ebeveyninden istedim ve Resulullah
aleyhissalatu vesselam'ın sözünü onlara haber verdim. Onlar sanki bundan
hoşlanmadılar. Hıdr denen hususi hücresinde bulunan kız bunu işitmişti:
"Resulullah
aleyhissalatu vesselam, sana bakmanı emretmişse, bak! Aksi takdirde Allah için,
bana bakma!" dedi. Sanki kız da bu bakma işini büyütmüştü. Ben kıza baktım
ve onunla evlendim."[4]
Bu hadis, kadınların
yabancı erkeklere karşı perde arkasında örtündüklerini, bir erkeğin ancak nikâh
kastı ile ona bakabileceğini göstermektedir.
3- Muhammed b. Mesleme
radiyallahu anh Rivayeti
Muhammed b. Mesleme radiyallahu anh’den: “Bir kadına talip
oldum ve onu gizlice gözlemeye başladım. Ta ki onu bir hurmalıkta gördüm.” Ona
denildi ki:
“Sen Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahabesi
olduğun halde böyle mi yaptın?” Dedi ki:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu
işittim:
إِذَا أَلْقَى اللَّهُ
فِي قَلْبِ امْرِئٍ خِطْبَةَ امْرَأَةٍ، فَلَا بَأْسَ أَنْ يَنْظُرَ إِلَيْهَا
“Allah bir kimsenin kalbine bir kadını nikâhlamayı
düşürmüşse ona bakmasında sakınca yoktur.”[5]
Bu rivayet, dipnotta ayrıntılı açıklandığı üzere zayıftır.
Begavi dedi ki: “İlim ehli dediler ki: “Kişi bir kadını
nikâhlamak istediğinde ona bakabilir. Bu es-Sevrî, Şafii, Ahmed ve İshak (b.
Rahuye)nin görüşüdür. Kadının izni olsun veya olmasın fark etmez. Kadının sadece
yüzüne ve ellerine bakabilir. Başı açık halde veya avretinden bir şeye bakması
caiz değildir.
El-Evzai dedi ki: “Sadece kadının yüzüne bakabilir.”
Malik: “İzni olmadan bakamaz” dedi.
Mugira hadisinde geçen: “Ona baktın mı?” kavli,
erkeğin kadına bakışının talip olmadan önce olmasının müstehap olduğunun
delilidir. Böylece onu görüp de beğenmediği zaman talip olmaktan vazgeçmesi
kadına sıkıntı vermesin.”[6]
Diğer âlimlerin de açıklamaları Begavi’nin özetlediği
gibidir. Genellikle, sahih delillere aykırı şaz bir görüş olan; “Kadının yüzü
ve elleri avret değildir” görüşünde olanlar, nikâh talebinde kadının yalnız
yüzüne ve ellerine bakılabileceğini söylemişlerdir. Bununla birlikte vahiyde el
ve yüzün görülebileceğine dair bir delil mevcut değildir.
Bazıları daha ileri giderek el ve yüzden başka yerlerine de
bakmasının caiz olduğunu iddia etmişlerdir. Bu görüş Davud ez-Zahirî’ye ve İbn
Hazm’a da nispet edilmektedir. Fakat İbn Hazm, kadının el ve yüzünün avret
olmadığı görüşünde olduğundan nikâh talebinde yalnızca bunlara bakılabileceğini
savunmuştur.[7]
Dolayısıyla bu görüşün Zahiri’lere nispeti sahih değildir.
Hulasa:
Dinde hüccet yalnızca Kur’ân ve sahih sünnetten ibaret olan
vahiydir. Sahabe, tabiin ve sonrakilerin ihtilaf ettiği bu meselenin, Allah’a
ve rasulüne döndürülmesi gerektiği açıktır. Nitekim Allah Teâlâ:
فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ
وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ
خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا
“Eğer bir şeyde çekişirseniz onu Allah’a ve rasule
döndürün. Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız hayırlı olanı ve en güzel
açıklama budur” (Nisa 59) buyurmuştur.
Allah’a döndürmek; Kur’ân’a arz etmektir. Rasule döndürmek
ise sünnete arz etmektir.
Kur’ân’a döndürdüğümüzde Nur suresi 31. Ayetinde kadının
zinet yerlerini gösterebileceği kimseler tek tek sayılmıştır. İzin verilenler
arasında kadına talip olan kişi mevcut değildir.
Sahih sünnete döndürdüğümüzde, erkeğe evlenmek istediği
kadına bakması izni verilmesine rağmen, kadına kendisiyle evlenmek isteyen
erkeğe karşı, emrolunduğu tesettürün dışında herhangi bir yerini göstermesine
dair bir izin varid olmamıştır.
Bir hadiste Ensardan kadının gözlerine bakma tavsiyesi varid
olmuştur. Kadının gözleri ise emrolunduğu tesettürün dışında kalan tek yeridir.
Talip olunan kadının el ve yüzünden başka yerlerine de
bakılabileceğini söyleyenler, yukarıda illetinden bahsettiğim Cabir radiyallahu
anh hadisine dayanmışlardır. Şayet bu hadis cumhurun dediği gibi hasen kabul
edilirse, yine de bu görüşün sahiplerine delil olmazdı. Çünkü bu, muhkeme karşı
müteşabihe tutunmak olurdu.
Zira söz konusu hadiste geçen: “Nikâhını arzulatacak
yerine bakabilen baksın” ifadesinde kapalılık vardır. Şayet sözkonusu görüş
sahiplerinin anladığı gibi olsaydı, bu konuda mutlaka kadınlara, kendilerine
talip olanlara tesettürü açma izni gelmesi gerekirdi. Din kâmildir ve kadınlara
böyle bir izin varid olmamıştır.
Diğer taraftan Ali ve Cerir radiyallahu anhuma’dan gelen
hadislerde kadına bakmak yasaklanmış, görüldüğü zaman bakışın çevrilmesi
emredilmiştir. Bu yasak, tam bir tesettürle emredilmiş olan örtülü kadının
endamına ve tesettürden istisna edilen gözlerine dahi bakmaktan yasaklamayı
ihtiva etmektedir.
Evlenilmek istenen kadına bakma hakkındaki bu izin ise,
örtülü dahi olsa kadına bakma yasağını, talip olan erkek için istisna
etmektedir.
Şeyh Ahmed Şakir şöyle der: “Bu
hadis erkeğin, evlenmek istediği kadına, asrımızdaki Avrupalılara ve
şehvetlerine köle olmuş dinsiz kâfir ve facirlerin oyuncak edip delil getirdikleri
gibi bakabileceği anlamına gelmez. Onlar bunun sahih islamî anlamından
çıkarmaktadırlar. Bu kâfir ve facirler tamamen görebileceğini caiz sayıyorlar.
Hatta kadından görmesi caiz olmayan yerleri görmeyi de ekliyorlar. Haram olan
halvette bulunuyor, kadınla yalnız
kalıyorlar, flört yapıyor, bunda sakınca görmüyorlar. Allah onları
çirkinleştirsin. Onların kadınlarını da, buna razı olanları da çirkinleştirsin.
Kendilerini dine nispet edenlerin bunu yapması daha büyük çirkinliktir. Allah
bizleri affeylesin ve dosdoğru yoluna eriştirsin.”[8]
Yani sonuç olarak şunu diyorum: Erkek, evlenmek istediği
kadına, endamına ve gözlerine ancak örtülü olduğu halde bakabilir. Çünkü kadın
tamamen avrettir ve kendisine talip olacağı kimseye elini ve yüzünü
göstermesine dair bir izin gelmemiştir.
Kadının güzelliği, malı, soyu için değil, dindarlığı için
tercih edilmesi teşvik edilmiştir. Dindarlığı yanında, kadının yüz güzelliğini
de arzulayan kişi, akrabası olan kadınlar vasıtasıyla veya bir şekilde
soruşturarak bundan haberdar olabilir.
Nitekim Enes radiyallahu anh şöyle demiştir: Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem bir kadınla evlenmek istediğinde bir kadını ona bakması için
gönderir ve:
شُمِّي عَوَارِضَهَا،
وَانْظُرِي إِلَى عُرْقُوبَيْهَا
“Yanaklarını kokla ve topuklarına bak” derdi.”[9]
Nikâh Talebi Esnasında Kadının Giyimi
Kadının
kendisine tâlip olmak üzere görücü gelen erkek veya nişanlısı karşısındaki
giyimine gelince, nikâh akdi olmadığı sürece o yabancı erkektir. Vücudundan
hiçbir şeyi ona gösteremez, onunla halvet edemez.
Şeyh İbn Useymin şöyle demiştir: “Tâlip olunan kadının taliplisi önünde
süslü elbise ile veya makyaj ile süslenerek çıkması caiz değildir. Zira onun
namahremidir.”
Nişanlılık Döneminde
İlişkiler
Şeyh İbn Useymin şöyle demiştir: “Nikâh kıyılmışsa düğünden önceki
ilişkilerde sakınca yoktur. Zira düğün merasimi yapılmasa da nikâh akdinin
yapılması ile eş olmuşlardır. Ama nikâh akdinden önce nişanlılık döneminde veya
bundan öncesinde olan ilişkiler haramdır, caiz değildir. İnsanın yabancı
kadınla konuşması, onu dinlemesi, ona bakması ve onunla yalnız kalması caiz
değildir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
لاَ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ
بِامْرَأَةٍ، وَلاَ تُسَافِرَنَّ امْرَأَةٌ إِلَّا وَمَعَهَا مَحْرَمٌ
“Bir erkek
bir kadınla halvet etmesin ve kadın yanında mahremi bir erkek olmadan yolculuk
yapmasın.”[10]
Hâsılı, eğer nikâh akdinden sonra bir araya gelirlerse bunda sakınca
yoktur. Eğer nikâh akdinden önce ise, nişanlı da olsalar bu caiz değil
haramdır. Zira o nikâh akdi yapılıncaya kadar kendisine yabancıdır.”
[1]
Sahih. Ahmed (5/424) Taberânî Evsat
(1/280) Ebu Bekr en-Nisaburî Ziyadat Ala Kitabi’l-Muzenî (402)
[2]
Hasen. Muslim (1424) Nesâî (3234)
İsnadında Yezid b. Keysan saduktur, hata eder.
* Nesâî
Sunenu'l-Kubrâ’da (3/273) bunu; Ebu Bekr el-Mervezi – Ahmed b. Menî’ - Ali b.
Haşim – Yezid b. Keysan – Ebu Hazim – Cabir radiyallahu anh isnadıyla rivayet
etmiştir. Ebu Hureyre radiyallahu anh yerine Cabir radiyallahu anh’ın
zikredilmesi vehimdir. Bu hatanın saduk bir ravi olan Ali b. Haşim’den kaynaklı
olması ağır basmaktadır.
[3]
Muzdarip. Ahmed (3/334, 360) Hâkim
(2/165) Ebû Dâvûd (2082) Beyhaki (7/84) İbn Kattan el-Fasi, Beyanu’l-Vehm’de
(4/428) bu hadis sahih değildir demiştir.
* Bu hadisin
isnadında Ebu Davud’un rivayetinde muhalefet vardır. Nitekim O bunu; Davud b.
El-Husayn – Vakid b. Abdirrahman tarikiyle rivayet etmiştir. Hafız İbn Hacer
bunu et-Tehzib’de Vakid b. Abdirrahman’ın hal tercemesinde zikretmiştir.
* Yine ez-Zehebî
de el-Mizan’da zikretmiş, fakat o bunu Vakid b. Amr’ın rivayeti olarak
zikretmiştir.
* Yine Beyhaki ve
Hâkim bunu; İbn İshak – Davud – Vakid b. Amr yoluyla rivayet etmişlerdir.
* Abdulvahid b.
Ziyad; İbn İshak – Davud – Vakid b. Abdirrahman yoluyla rivayet etmiştir.
Çoğunluk bunu Vakid b. Amr’ın rivayeti olarak zikretmişlerdir. Vakid b. Amr
sikadır, fakat Vakid b. Abdirrahman meçhuldür.
[4] Hasen ligayrihi. İbn
Mace (1866) Ahmed (4/244) Taberani (20/433) Elbani es-Sahiha (96)
Bu hadisin üç tariki vardır:
a- Ma’mer – Sabit – Enes yoluyla gelmiştir: İbn Hibbân
(9/351) Hâkim (2/179) Ziyau’l-Makdisi el-Muhtare (5/169) İbn Carud (676) İbn
Mâce (1865)
b- Ma’mer – Sabit – Bekr b. Abdillah el-Muzenî– Mugira
yoluyla gelmiştir: İbn Mâce (1866) Abdurrazzak (10335) Taberânî (20/433)
c- Asım el-Ahvel – Bekr b. Abdillah – Mugira yoluyla
gelmiştir: İbn Carud (675) Ebu Avane (4036) Ahmed (4/244, 246) Nesâî (3235)
Dârimî (2218) Said b. Mansur, Sunen’inde (518) Asım – Bekr b. Abdillah veya Ebu
Kılabe diyerek şek ile rivayet etmiştir.
İlk iki tarik; Ma’mer’in Sabit’ten rivayeti olarak
gelmiştir. Yahya b. Main’in belirttiği üzere; Ma’mer, Sabit’ten rivayetinde
zayıftır. İbn Hacer de Ma’mer b.
Raşid’in sika, sebt olmakla beraber, Sabit’den rivayetinin zayıf olduğunu ikrar
etmiştir.
Burada bir tarikin diğer tariki kuvvetlendirmesinden
ve şahit olmasından bahsedilemez. Bilakis bu iki tarik birbirini illetli
kılmaktadır. Nitekim İmam Darekutni rahimehullah bu rivayeti illetli bulmuş, bu
rivayeti sahih görenlere itiraz ederek bunun vehim olduğunu, doğrusunun bunu
Sabit’in Bekr b. Abdillah’tan mürsel olarak rivayet ettiğini belirtmiştir. Bkz.:
Darekutni el-İlel (1260)
İkinci ve üçüncü tarikte ayrıca Bekr el-Muzenî,
Mugira’dan işitmemiştir. İbn Ebi Hayseme, Yahya b. Main’den, Bekr’in Mugiradan
işitmediğini nakletmiştir. Darekutni, Bekr’in Mugira’dan işittiğini söylese de,
bu rivayetin mahfuz olmadığını belirtmiştir.
[5]
Zayıf. İbn Ebî Şeybe (5/356) İbn Mâce (1864) Abdurrazzak
(10338) Ahmed (16028) Taberânî (19/no:501) Said b. Mansur (519) Tahavî Şerhu
Muşkili’l-Asar (3/13-14)
Bu hadisi Ebû
Ya'lâ’dan naklen Busayri İthaf’ta (4166) ve İbn Hibbân (4042); Ebu Hayseme –
Muhammed b. Hazim – Sehl b. Muhammed b. Ebi Hayseme – amcası Suleyman b. Ebi
Hasme yoluyla rivayet etmiş, bu isnaddan Haccac b. Ertat düşmüştür. Ancak
doğrusu Haccac’ın bu isnadda var olduğudur. Nitekim Abdullah b. Yusuf ve Ebu
Musa Muhammed b. El-Musenna’nın rivayetlerinde bu isnadda Haccac’ın adı
geçmektedir.
Buhârî Tarih’inde
(1/97); Ebu Muaviye Muhammed b. Hazim – Haccac – Sehl b. Muhammed b. Ebi Hasme
– amcası Suleyman b. Ebi Hasme şeklinde gelmektedir. Tayalisi (1186) ve
Taberani (c.19 no:505); Hammad b. Seleme – Haccac – Muhammed b. Sehl b. Huneyf
(!) – babası (!) yoluyla: “Muhammed b. Mesleme’yi gördüm…” şeklinde
gelmektedir. Taberani’nin dediği gibi Hammad b. Seleme bu rivayette yanılarak
insanlara muhalefet etmiştir.
Bu rivayetin illetleri;
a - Hafs b. Gıyas ömrünün sonunda ihtilata uğramış,
hafızası bozulmuştu. Lakin ona mutabaat sabit olmuş ve Hafs’tan kaynaklı illet
zail olmuştur.
b- Haccac b. Ertat müdellis olup, tedlis sigası olan
an’ane ile rivayet etmiştir. Ayrıca onda zayıflık vardır.
c- Sehl b. Muhammed b. Ebi Hasme meçhuldür. İbn
Hibban’dan başkası onu tevsik etmemiştir.
d- Muhammed b. Suleyman’ı İbn Hibban’dan başkası
tevsik etmemiştir. İbn Hibban’ın meçhul ravileri tevsik etmedeki gevşekliği
malumdur.
[6]
Begavi, Şerhu’s-Sunne (9/17)
[7]
Bkz.: el-Muhalla (10/31)
[8] Tahkiku’l-Musned (14/236)
[9]
Hasen. Hâkim (2/166) Ahmed (3/231)
Abd b. Humeyd (1388) Hadisin isnadının hasen olması hakkında bkz.: İbn Katan,
İhkamu’n-Nazar (s.479)
[10] Sahih. Buhârî (3006) Muslim
(1341) İbn Hibban (6/441)