Allah Teâla şöyle
buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ
لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ
جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ
غَفُورًا رَحِيمًا
“Ey Nebî! Hanımlarına,
kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle; dış örtülerini üzerlerine alıp
örtünsünler. Bu onların başkaları tarafından tanınıp rahatsız edilmemeleri için
daha uygundur. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Ahzab 59)
Ümm Seleme radıyallahu anha’dan:
لَمَا نَزَلَتْ هَذِهِ
الْآيَةُ: {يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلابِيبِهِنَّ} خَرَجَ نِسَاءٌ مِنْ
الْأَنْصَارِ كَأَنَّ عَلَى رُءُوسِهِنَّ الْغِرْبَانُ مِنْ أَكْسِيَةٍ سُودٍ
يَلْبَسْنَهَا
“Bu ayet (Ahzab 59) nazil olunca Ensar kadınları
başlarında karga varmış gibi üzerlerine giydikleri siyah elbiseler ile
çıktılar.”[1]
Hicab Emri ile Cilbab Emri İki Ayrı Emirdir
Hicab emri ile cilbab emri
birbiriyle alakalı iki emirdir; Hicab ayeti: Ahzab 53. Ayetidir:
{وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعاً فَاسْأَلُوهُنَّ مِن وَرَاء حِجَابٍ
ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ }
“Onlardan (kadınlardan)
bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu hem sizin kalpleriniz,
hem de onların kalpleri için daha temiz olanıdır…” (Ahzab 53)
Âlimler bu ayette
kastedilenin tamamen örtünmek olduğu hususunda ihtilaf etmemişlerdir.
Dolayısıyla yüz de görülmez. Tam anlamıyla örtünerek müminlerin annelerine
perde arkasında olmak emri, müminlerin kadınlarına da bir atıftır. Cilbab (dış
örtü) emri ise Ahzab 59. Ayetindedir.
Ahzab 59. Ayetindeki Emrin Lugavi Tahlili:
“İdnâ” kelimesi
elbise giyinmek demektir. “Alâ” edatıyla muteaddi (geçişli) olmaz.
Bilakis “lam”, “min” ve “ilâ” edatlarıyla muteaddi olur.
Eğer “ala” edatıyla geçişli yapılırsa o zaman başka bir anlama delalet
eder ki, o da; “irhâ”dır. İrha fiili bir şeyin üzerinden
sarkıtmak demektir. Dolayısıyla ayette geçen “Cilbablarından idna etsinler”
emri, başlarından yüzleri üzerine sarkıtarak örtsünler demektir. Yüzleri üzerine
denmesinin sebebi; irha fiilinin ancak bir uzuv üzerine olması
gerekmesindendir. Açık olarak anlaşılır ki bu ancak yüz üzerine sarkıtılmakla
olur. Şayet mana alın üzerine olsaydı, bu eksik kalır ve irha fiili
gerçekleşmiş olmazdı.
Bunu destekleyen hususlardan
birisi de şudur: İdna ile irha kastedilmesi, sadece et-tecelbüb
(cilbab giyinme) fiili ile olmamış, Allah Azze ve Celle “min” kelimesini
de zikretmiştir. Bu da teb’izîdir. Yani bu sarkıtma cilbabın bir parçasıyla
olacaktır. Bu yüzden başta lügat konusunda imam olan Zemahşeri ve Ebu Hayyan
olmak üzere müfessirler ve diğer âlimler bu ayete başları üzerinden yüzü örtmek
anlamını vermişler, bu konuda arap dilini bilenler ihtilaf etmemişlerdir.
Şeyh Safiyurrahman el-Mubarekfuri
der ki; “Bu ayetin yüzü örtmek gerektiğini ifade ettiğine muhalif hiçbir
müfessir bilinmemektedir.”[2]
“İdna” genel bir
ifadedir, yüzün örtülmesini de, örtülmemesini de ifade eder” görüşüne
gelince, şayet bu ayete yüzün açık bırakılacağı şekilde anlam verilirse, Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in hanımlarının da yüzünün açık olacağı anlamı
çıkar ki bu görüş batıldır. Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
hanımlarının yüzlerini örtmeleri vaciptir. Şayet bu ayet, yüzün örtülmesini
gerektirecek şekilde tefsir edilirse, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
hanımlarının yüzlerini örtmelerini emreden diğer ayete (Ahzab 53) uygun olur.
Diğer bir husus, emrin “yudniyne”
şeklinde muzari gelmesidir. Malumdur ki muzari emir vaciplik ifade eder ve
vacip olan emri tekid eder. Ayette geçen “celabib” kelimesi, cilbabın
çoğuludur. Cilbab ise hımar denen başörtüsünden daha büyük, kadının tüm
bedenini örten bir örtüdür.
Hafsa bt. Sîrîn dedi ki: “Biz genç kızlarımıza, bayramlara katılmak için
evden çıkmalarına izin vermezdik. Bir gün bir kadın geldi ve Kasr-ı Benî Halefe
yerleşti. Kocası Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’le birlikte on iki gazveye
katılmış bacısından bahsetti:
“Kız kardeşim, altı savaşta kocasının yanında yer aldı.
Biz yaralıları tedavi eder, hastalarla ilgilenirdik” dedi. Kız kardeşim Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem'e:
“Cilbâbı olmadığı için dışarı çıkamayan kadınlara günah o!ur mu?” diye
sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
«لِتُلْبِسْهَا صَاحِبَتُهَا مِنْ جِلْبَابِهَا وَلْتَشْهَدِ الخَيْرَ
وَدَعْوَةَ المُسْلِمِينَ»
“Böylesi durumlarda arkadaşı, ona kendi cilbabını versin. O da, bu
sayede hayrın bulunduğu meclislere katılsın ve Müslümanların topluca dua ettiği
ortamlarda bulunsun” buyurdu. Ümm Atiyye radiyallahu anha (Basra'ya) geldiği zaman ona
“Bu sözü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'den duydun mu?” diye sordum. O da
“Babam ona feda olsun ki, evet. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle
dediğini de işittim:
«يَخْرُجُ العَوَاتِقُ وَذَوَاتُ الخُدُورِ، أَوِ العَوَاتِقُ
ذَوَاتُ الخُدُورِ، وَالحُيَّضُ، وَلْيَشْهَدْنَ الخَيْرَ، وَدَعْوَةَ
المُؤْمِنِينَ، وَيَعْتَزِلُ الحُيَّضُ المُصَلَّى
“Genç kızlar ve perde arkasında bulunan kızlar (veya perde arkasında
bulunan genç kızlar) ile hayızlı kadınlar dışarı çıkıp hayrın bulunduğu
meclislere katılsınlar ve Müslümanların dualarına iştirak etsinler. Yalnız
haytzlı kadınlar namazgâhtan uzak dursunlar.””[3]
Pek çok muhakkikin de belirttiği gibi arap lügatinde
cilbab; vücudun tamamını örten örtü demektir.
İbn Teymiye şöyle demiştir: “Hicab ayetinden önce
kadınlar cilbabsız olarak çıkıyorlardı. Elleri ve yüzlerini erkekler
görüyorlardı. O sıralarda yüzünü ve ellerini açması caiz olduğundan bunlara
bakmak da caizdi. Allah Azze ve Celle hicab ayetini (Ahzab 59.) indirince
kadınlar erkeklere karşı örtündü.”[4]
Ayetteki “zalike: bu” zamiri, üzerlerine
cilbablarının bir kısmından sarkıtsınlar emrine racidir. Yani bu tanınıp
eziyete uğramamaları için daha uygundur. Zira ayetin nüzul sebebi, cariyelere
sataşılmasıdır. Hür kadınlardan tanınmayanlar da cariye zannedilip sataşılırdı.
Sadece başın örtülmesi konuşmalardan alıkoymaz. Kadın ancak yüzünü örterse
bundan korunabilir. Zira yüzün açık olması konuşmayı kolaylaştırır. Nitekim bir
şair şöyle demiştir:
نظرةٌ فابتسامة
فسلامُ فكلامٌ فموعدٌ فلقاءُ
Bir bakış, bir
gülüş, ardından selam ve kelam görüşme vaadidir.
Bu Ayetten Sahabeler Yüzün Örtülmesi
Gerektiğini Anlamıştır
Muhammed b. Sîrîn diyor ki: "Ben, Ubeyde es-Selmâni
radıyallahu anh’e bu âyetten (Ahzab 59. Ayetinin manası hakkında) sordum.
Ubeyde ridasını giydi, onu peçe yaparak burnunu ve sol gözünü örttü, sağ gözünü
açık bıraktı. Ridasını üzerinden kaş üzerine yakın gelecek şekilde saldı."
[5]
Abdullah b. Abbas
radıyallahu anhuma’dan: "Allah, müminlerin kadınlarına, bir ihtiyaçları
için evlerinden çıktıklarında, başlarının üzerinden örtecekleri örtüleriyle
yüzlerini örtmelerini ve sadece bir gözlerini açmalarını emretmektedir."[6]
Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh halifeliği zamanında
peçeli cariye bırakmadı ve şöyle dedi: “Peçe yalnız hürlerin eziyete
uğramamaları içindir.”[7]
Enes b. Malik radiyallahu
anh’den: “Ömer radiyallahu anh bir cariyenin yanına girdi. Muhacirlerden veya
Ensardan birine tanıtılıyordu ve üzerinde de cilbab ile peçe vardı. Ömer
radiyallahu anh ona:
“Azat mı edildin?”
diye sordu. Cariye:
“Hayır” dedi. Ömer
radiyallahu anh:
“O halde neden cilbab
giydin. Onu başından indir. Cilbab ancak hür olan mümin kadınları içindir”
dedi. Kadın ağırdan alınca Ömer radiyallahu anh kamçısıyla kalkıp, kadın
peçesini çıkarana kadar başına kamçısıyla vurdu.”[8]
İbni Hallikan’ın rivayetine göre; İsa b. Ömer, Ebu Amr
b. A’la’ya; şöyle bir beyit okumuştur;
“O kadınlar tesettür için
yüzlerini örtüp gizlerlerdi,
Bugün ise bakanlara kendi yüzlerini gösterip
açığa vururlar.”[9]
[1] Sahih. Cessas
Ahkâmu’l-Kur’ân (3/486) Ahmed (6/30) Hakim
(2/397) Tefsiru Abdurrazzak (2/101) Ebu
Davud (4101) Taberi (22/29) Beyhaki (2/234, 7/88) İbn Ebi Hatim (10/3154) İbn Katan İhkâmu’n-Nazar (s.175)
[2] İbrazu’l-Hak (s.43)
[3] Sahih. Buhari (324, 351, 980) Muslim (890)
[4] El-Fetava (22/110) Kurtubi Tefsiri (14/243-244)
[5] Sahih mevkûf. Taberi (19/181)
İbn Ebi Hatim (10/3154) Cessas (3/458) Suyuti
Durru’l-Mensur (8/209) İbn Kesir Tefsir (6/482)
Begavi Tefsir (6/376)
[6] Hasen mevkûf. Taberi
(19/181) İbn Ebi Hatim (10/3153) İbn Kesir (6/481) Tefsiru’l-Begavi (6/376) Ali b. Ebi Talha’nın İbn Abbas’tan
işitmemiş olması sebebiyle isnadına itiraz edilmiştir. Lakin onun Mucahid ve
ikrime yoluyla İbn Abbas’tan rivayette bulunduğu sabit olmuştur. Bu ikisi ise güvenilir ravilerdir.
Senedindeki kopukluk illeti böylece zail olmuştur. İsnadında Leys’in kâtibi
Abdullah b. Salih vardır. İmam Buhari onun Muaviye b. Salih – Ali b. Ebi Talha
– İbn Abbas yoluyla rivayet edilen sahifesine itimad etmiştir. Abdulmelik b. Şuayb, İbn Main ve bir cemaat
onun güvenilir olduğunu belirtmişlerdir. İbn Hacer onun hakkında: “saduk
(dürüst), çok hata eder. Yazıyla rivayetinde sağlamdır. Kendisinde gaflet
vardı” demiştir. Bu rivayet ise ezberinden değil, yazıyla rivayettir. Eğer
başka güvenilir ravilerin rivayeti ona muhalif olmazsa, sahife ile rivayeti
makbuldür.
[7] Sahih mevkuf. İbn Ebi
Şeybe (2/42)
[8]
Sahih mevkuf. İbn Ebî Şeybe (2/42)
[9] İbn Kesir el-Bidaye (10/179)