Ebu Said el-Hudrî radiyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
كَانَتِ امْرَأَةٌ مِنْ
بَنِي إِسْرَائِيلَ، قَصِيرَةٌ تَمْشِي مَعَ امْرَأَتَيْنِ طَوِيلَتَيْنِ،
فَاتَّخَذَتْ رِجْلَيْنِ مِنْ خَشَبٍ، وَخَاتَمًا مِنْ ذَهَبٍ مُغْلَقٌ مُطْبَقٌ،
ثُمَّ حَشَتْهُ مِسْكًا، وَهُوَ أَطْيَبُ الطِّيبِ، فَمَرَّتْ بَيْنَ
الْمَرْأَتَيْنِ، فَلَمْ يَعْرِفُوهَا، فَقَالَتْ بِيَدِهَا هَكَذَا» وَنَفَضَ
شُعْبَةُ يَدَهُ
“İsrailoğullarından
kısa boylu bir kadın, uzun boylu iki kadınla birlikte yürüyordu. Bu sebeple
kısa boylu kadın tahta parçasından iki topuk ile altından kapalı kilitli bir
yüzük edindi. Sonra onun içine misk doldurdu. Misk kokuların en güzeldir. İşte
bu kadın, o iki kadının arasından geçip gitmiş ve o iki kadın onu
tanıyamamışlardı. Elini de şöyle yapmıştı.” Şu’be bu kadının yaptığı
hareketi göstermek için elini silkeledi.”[1]
Ebu Said el-Hudrî radiyallahu
anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ الدُّنْيَا حُلْوَةٌ خَضِرَةٌ،
وَإِنَّ اللَّهَ مُسْتَخْلِفُكُمْ فِيهَا فَنَاظِرٌ كَيْفَ تَعْمَلُونَ، أَلَا
فَاتَّقُوا الدُّنْيَا وَاتَّقُوا النِّسَاءَ كَانَتِ الْمَرْأَةُ
تَتَّخِذُ النَّعْلَيْنِ مِنْ خَشَبٍ تُحَاذِي بِهَا الْمَرْأَةَ الطَّوِيلَةَ
“Bu dünya yeşil (taze bir meyve)
gibidir. Allah da sizi burada çalıştırıyor. Nasıl çalıştığınızı takip ediyor.
Dünyadan sakının. Kadınlardan da sakının. İsrailoğullarının ilk fitnesi
kadınlar yüzünden olmuştu.” Haraitî’nin rivayetinde şu ziyade vardır: “Kadınlar,
uzun boylu görünmek için tahta terlikler giyerdi.”[2]
Ebu Ma’mer’den: İbn Mes’ud
radiyallahu anh dedi ki:
كَانَ الرِّجَالُ وَالنِّسَاءُ فِي
بَنِي إِسْرَائِيلَ يُصَلُّونَ جَمِيعًا، فَكَانَتِ الْمَرْأَةُ لَهَا الْخَلِيلُ
تَلْبَسُ الْقَالَبَيْنِ تَطَوَّلُ بِهِمَا لِخَلِيلِهَا، فَأُلْقِيَ عَلَيْهِنَّ
الْحَيْضُ، فَكَانَ ابْنُ مَسْعُودٍ يَقُولُ: «أَخِّرُوهُنَّ حَيْثُ أَخَّرَهُنَّ
اللَّهُ»
“İsrailoğullarında
erkekler ve kadınlar birlikte ibadet ederlerdi. Sevgilisine görünmek isteyen
kadın, ayaklarının altına tahta kalıplar koyup, sevgilisine uzun görünürdü.
Bunun üzerine hayızla iptila edildiler.” Bu yüzden İbn Mes’ud radiyallahu anh
şöyle derdi:
“Allah’ın
geride bıraktığını siz de geride bırakın.”[3]
Aişe
radiyallahu anha’dan: “İsrailoğullarının kadınları mesciddeki erkeklerden daha
yüksek olmak için ağaçtan takunyalar edinmişlerdi. Allah onlara mescidleri
haram kıldı ve onlara hayzı musallat etti.”[4]
Abdurrahman b. Hassan
el-Ensari’nin azatlı cariyelerinden Bunane dedi ki: “Ben Aişe radiyallahu
anha’nın yanında iken üzerinde ses çıkaran takılar bulunan bir cariye onun
yanına girdi. Aişe radiyallahu anha dedi ki:
“Onun zillerini koparmadan yanıma sokmayın.
Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:
لَا تَدْخُلُ
الْمَلَائِكَةُ بَيْتًا فِيهِ جَرَسٌ
“İçinde çıngırak
olan bir eve melekler girmez.”[5]
Ümmü Seleme radıyallahu anha’dan:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
لَا تَدْخُلُ الْمَلَائِكَةُ بَيْتًا
فِيهِ جُلْجُلٌ , وَلَا جَرَسٌ وَلَا تَصْحَبُ الْمَلَائِكَةُ رُفْقَةً فِيهَا
جَرَسٌ
“Melekler içinde çıngırak ve zil bulunan eve girmezler. Melekler, içinde
çan bulunan gruba arkadaşlık etmezler.”[6]
[1]
Sahih. Muslim (2252)
[2]
Sahih. Muslim (2742) Haraiti İtilalu’l-Kulub (237) İbn Huzeyme (1699) İbn
Hibbân (12/403) Tirmizî (2191) İbn Mâce(4000)
[3]
Sahih mevkuf. Abdurrazzak (5115) İbn
Hacer Fethu’l-Bari (2/238)
[4]
Sahih mevkuf. Abdurrazzak (5114) İbn
Hacer bunun sahih olup, merfu hükmünde olduğunu söylemiştir: Fethu’l-Bari
(2/238)
[5]
Hasen. Ebû Dâvûd (4231) Ahmed (6/242)
[6] Hasen. Nesai (5222) Darimi (2679) Ahmed
(6/427) İbnu’l-Ca’d Musned (2622) Sahifetu Ebi’z-Zubeyr An Cabir (s.29)